Murat Bahadır Akkoyunlu: Aydınlığa ulaşmanın en kestirme yolu 'Cumhuriyet'

ÖZEL HABER/ KEVSER KARADUMAN

Siyaset bilimci ve yazar Murat Bahadır Akkoyunlu, Söz Haber Muhabiri Kevser Karaduman'ın sorularını yanıtlayarak Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında medeniyet, bağımsızlık ve kimlik üzerine değerlendirmelerde bulundu.

"CUMHURİYET TÜRK MİLLETİNİN VAROLUŞ DAYANAĞIDIR"

Cumhuriyet'i, Türk tarihinin medeniyet çizgisinde zirveye yerleştirdiğini belirten Akkoyunlu, "Türk milletinin varoluş dayanağıdır. Çok nettir bu. Cumhuriyet toplumsal ve sosyolojik anlamda da toplumun zirve kısmındadır." diyerek, "Yani aşiret, klan, devlet veya teba, bütün bu süreçlerden sonra, özelde Türklerin başarabilirlerse insanlığın sosyolojik anlamda da, siyasi anlamda da en üst zirve noktasıdır. Türk tarihini bilenler, Cumhuriyet rejiminin özellikle Türkler için ne kadar önemli olduğunu ve Türklerin varoluşunun istinadgahı olduğunu anlarlar, görürler. Fakat Türk tarihini özellikle bilemeyenler bunu fark edemezler. Siyasi tarih ve tarih bilgisi yeterli olmayanlar, piyasada savrulan kavramlar yüzünden her gün samimi de olsalar bir yanılgı yaşarlar. Yani insanoğlunun medeniyet algısında Cumhuriyet bir zirvedir." açıklamasında bulundu.

"CUMHURİYET ARAYIŞLARI OSMANLI'DA BAŞLADI"

“Cumhuriyet arayışları Osmanlı’da başladı” diyen Akkoyunlu, Meşrutiyet döneminin bugünkü Cumhuriyet anlayışının temelini oluşturduğunu belirtti.

Akkyonulu, "Cumhuriyet rejimi arayışları Mustafa Kemal Atatürk ile başlamadı. Bu bir yanılgıdır. Osmanlı Devleti de bir Türk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti de bir Türk devletidir. Selçuklu da bir Türk devletidir. Osmanlı'da başladı Cumhuriyet arayışları. Bunun adına ilk olarak meşrutiyet dendi, Meclis oluşturuldu. Meclis nasıl seçildi? Elbette ki bugünkü gibi değil. Fakat Osmanlı mülkünün hemen hemen her tarafından toplumu temsil ettiği kanaatinde olan insanlardan teşekkül ettirilmiş bir meclis olarak cumhuriyet arayışları o zaman başladı. Padişahın yönetici olarak yetkisine kadar, teşekkül eden meclisin yetkisine kadar, teşekkül edilen hükümetin yetkisine kadar tartışmaları sürgit devam etti. Sonra Osmanlı'nın çözülme dönemi, yani böyle bir yönetim tarzı Osmanlı'nın çözülmesini ve dağılmasını engelleyemedi. Hatta teşekkül eden mecliste dağılmalar hızlandı. Değişik bölgelerden gelen milletvekilleri kendi bölgelerinin Osmanlı'dan ayrılması için çalışmaya başladılar. Aynen hemen birkaç yıl önce meclisteki HDP ve DEM milletvekilleri gibi. Onlar nasıl ki Türkiye'nin parçalanmasını, Güneydoğu'nun Türkiye'den ayrılmasını talep ederek mecliste yer aldılar ve bunu mecliste dillendirdiler, birinci meşrutiyette de aynısı oldu." ifadelerini kullandı.

"TÜRKİYE İSMİ CUMHURİYET İLE ORTAYA ÇIKMADI"

Cumhuriyet’in arka planına dair çarpıcı değerlendirmelerde Akkoyunlu, şu sözlere yer verdi:

"Sonra Osmanlı-Rus savaşları döneminde meclis kapatıldı. Abdülhamid'in indirilmesinden sonra, meclis ikinci defa açıldı ama bu defa da savaşta yenildik. İttihat ve Terakki ile onun karşısındaki gruplar arası çatışmalar çok perişan bir hale getirdi devleti. İttihat ve Terakki üzerinden de ezber okumaları yapanlar yanılıyorlar. Örneğin, Yunanlılarla savaşıyoruz Selanik'te. Selanik'teki ordumuzun komutanı bir paşa, 21 bin kişilik bir kuvveti var, tek kurşun atmadan, savunma yapmadan bıraktı kaçtı. Ama bu Osmanlı paşası ve ordu komutanı üstelik değil mi? Veya Edirne Bulgarlar tarafından alınmış, Enver Paşa Edirne'yi geri almak için örgütleniyor. Fakat yine aynı Osmanlı'nın, yine aynı general paşalarından bazıları şunu dediler, 'Edirne'yi Enver alacağına Bulgar alsın.' Bunu söyleyenler de İttihat ve Terakki'ye muhalif olanlardı. Böylesine perişan olmuş bir yapıda Osmanlı Cumhuriyetleşemedi. Bütün bu süreçleri Mustafa Kemal Atatürk yaşadı ve gördü. Bir de bu Osmanlı askerleri çok ciddi kültürlü yetişirlerdi. Özellikle Abdülhamit tarafından kurulmuş olan Harbiye mezunları çok ciddi yetişmişlerdir. Harbiye, tıbbiye, mülkiye. Bunlar 2. Mahmut'tan itibaren Osmanlı döneminde Abdülhamit'te zirve yapmıştır. Bu okullar çok önemli şahsiyetler yetiştirdiler, çok bilgili ve kültürlü insanlar yetiştirdiler. Hikaye uzun. İstiklal Savaşı'nı biz Birinci Dünya Savaşı'nın devamı olarak sürdürdük. Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlar ile müttefik olmak zorundaydık ama Almanlar bizi sattı. Hiçbir cephede mağlup olmadığımız halde, mağlup olarak çıktık savaştan. Filistin cephesi harici mağlubiyetimiz yok. O Filistin cephesi mağlubiyetimizin sebebi de Cemal Paşa'dır. Yine bir Osmanlı paşası ve kapıyı İngilizlere açtı. Sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1920'de açıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir kere devletin adı belli Türkiye, devletin adı konmuş Türkiye Cumhuriyeti. Bu ismin konmasında bile mecliste önemli tartışmalar olmuştur. Devletin adı Türkiye olsun mu, olmasın mı tartışmalar olmuştur. Aynen bugün bazı PKK'lılar 'Türkiye adını kaldıralım Anadolu Devleti yapalım' falan diyorlar, böyle iddialar var. O zaman da Türkiye ismine karşıydılar, ama toplumumuz Türkiye isminin Cumhuriyet ile ortaya çıktığını zannediyor."

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ OSMANLI'NIN DEVAMIDIR"

Cumhuriyet’in Osmanlı’dan kopuk değil, onun mirası üzerine kurulduğunu vurgulayan Akkoyunlu, "Halbuki bu coğrafyaya bin yılından beri Türkiye deniyor. Yani bundan bin yıl önce, bu coğrafyanın adı Türkiye idi. Keltler çok daha önceki yıllarda bu coğrafyaya Türkiye derlerdi. Marco Polo buraya Türkiye diyor ama Cumhuriyet neslinin önemli bir kısmı Türk ve Türkiye isminin bu coğrafyada Cumhuriyet ile birlikte ortaya çıktığını zannediyor. Bayrağımız olan bayrak, Osmanlı'dan bize gelmiştir. Türkiye'de icat edilmiş bir bayrak değildir. Al zemin üzerine ay yıldız, Osmanlı bayrağıdır. 2.Mahmud'a kadar yıldız sekiz köşeliydi. 2. Mahmud'tan itibaren beş köşeli oldu. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı'nın devamıdır. Zabıta teşkilatına, jandarmaya, itfaiye teşkilatlarının kuruluş yıl dönümü kutlamalarına bakın, 150'nci yıl kutlamaları yaparlar. Bunlar Osmanlı döneminde kurulmuş müesseselerimizdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de öyledir. Osmanlı'da bir Meclis-i Mebusan vardı. En son İngilizler tarafından basılınca bizim meclis, Misak-ı Milli'yi ilan etti. Bizim çekilebileceğimiz en son sınırlar tespit edildi ve sonra o kendisini lağvetti. Fakat o milletvekilleri, Ankara'ya gelip TBMM'yi kurdu ve açtılar. Yani meclisimiz de Osmanlı Meclisi Mebusan'ın devamıdır." dedi.

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ CHP KURMADI"

Akkoyunlu, Cumhuriyet’in milletin iradesiyle kurulduğunu ve TBMM’nin CHP’den önce açıldığını öne sürerek, "Bundan sonra olay, Mustafa Kemal boyutuna inkılap ediyor. Erzurum Kongresi'nde ilan edilen bir şey vardır. 'Milleti milletin azim ve kararı kurtaracaktır.' Bu cümle çok önemlidir. Yani şunu demek istiyor Mustafa Kemal, 'Herhangi bir kimsenin umuruna terk edilecek bir şey değildir kurtuluş. Bu millet kurtuluşu tercih edip kurtuluş için gerekli olanı yaparsa kurtulacağız. Bu da bu milletin kararına ve azminin kuvvetine bağlıdır.' Bir de şu yalanı herkes bir iptal etsin. Türkiye Cumhuriyeti'ni, Cumhuriyet Halk Partisi kurmadı. Hani devlet kuran parti falan diyorlar ya, büyük bir yalandır. TBMM 1920'nin Nisan ayında kuruldu. CHP, 6 ay sonra açıldı. Aslında Türkiye Cumhuriyeti, CHP'yi kurdu. O yalanı da bir gömsünler. Mustafa Kemal Cumhuriyet'e geçmek istiyor. Nedir o? Halkın temsilcileri tarafından yönetilen bir devlet. Cumhuriyet neyin cevabıdır? Bu ülkeyi, bu devleti kimler yönetecek? Bu sorunun cevabı. Bunları belirleyen yönteme de Cumhuriyet denir. Cumhuriyet, devletin yönetiminin kimler tarafından yapılacağını belirleme usulü ve yöntemidir. Millet seçecek. Milletin seçtikleri yönetecek. Meclis teşekkül edecek. Hükümet teşekkül edecek. Onlar yönetecekler. Cumhuriyet budur. Cumhur, Arapça bir kelimedir ve çoğunluk anlamına gelir. Cumhuriyet çoğunluğun kararı demektir. Birinci ve ikinci meşrutiyette partiler yok ama parlamentonun da yönetilmesi gerekiyor. Çünkü henüz Türk milleti yok. Evet, Türkler vardık. Tarihte de vardık. Selçuklu'da, Avşar'da, Harzemşahlar'da, İlhanlılar'da, Akkoyunlular'da, Selçuklular'da, Osmanlılar'da, Altınordu'da Türkler vardı ama millet değildi. Millet olmak başka bir şeydir. İlk millet oluşumuz Göktürkler'dedir. Ondan sonra millet değiliz. Hanedan yönetimlerinde, yönetimler Türk milletine istinad etmez. Cumhuriyet'in ilk yıllarında da durum böyle." ifadelerini kullandı.

"SİYASİ PARTİLER OYALAMA VE KANDIRMA ARACIDIR"

Siyasi partilerin demokrasideki rolünü eleştiren Akkoyunlu, "20 milyon kilometrekare olduğu söylenen Osmanlı coğrafyası, büzüle büzüle 700 küsür bin kilometreye düşmüş. Çay kaşığı kadar bir ülke haline gelmiş. Osmanlı'yı devam ettirebilmek için Osmanlıcılık denenmiş, tutmamış. İslamcılık denenmiş, tutmamış. Sonunda devletin varlığı ve bekası için Türk milleti topluluğu üzerine istinad etme bir mecburiyet olarak ortaya çıkınca, Türkleri millet haline getirme çabaları başladı. Ondan sonra bir söz türettildi, partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır, yalan. Koskoca bir yalan. Önemli olan devleti yönetecek olan insanların halk tarafından seçilmiş olmasıdır. Bu direkt doğrudan seçimde olur, partisizde olur fakat sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada siyasi partiler bir oyalama ve kandırma aracıdır. Halk ülkelerinin yönetiminde söz sahibi olduklarını zannetsin diye kullanılan araçlardır, aparatlardır. Fakat Mustafa Kemal ciddi bir Cumhuriyet istiyordu ve başka partilerin kuruluşunu da teşvik etti. Kazım Karabekir bir parti kurdu, Fethi Okyar bir parti kurdu. Değişik partiler kuruldu ve bunlar Mustafa Kemal'e rağmen değil, onun teşvikiyle oldu." dedi.

"MUSTAFA KEMAL İLE TÜRKİYE YÜZDE 30 BÜYÜMEYİ YAKALAMIŞTI"

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ekonomik ve sanayi hamlelerine değinen Akkoyunlu, Mustafa Kemal döneminde Türkiye’nin yüzde 30’luk bir büyüme yakaladığını belirtti.

Akkoyunlu, "Fakat CHP'nin mason çetesi, bu farklılıklara müsaade etmedi. Menemen olayı tam bir provokasyondur. Dervişlik ile tarikatla alakası olmayan, uyuşturucuyu kullanan sapkın çapulcular olduğu Genelkurmay Müfettiş Raporları'nda da belirtilmiş. Asteğmen Kubilay görevlendirildi, hiçbir subay gönderilmedi ama Kubilay'la beraber giden askerlerin mermileri kurusıkıydı. Kubilay orada öldürtüldü ve bunun üzerine CHP mason takımı ki bunlar aynı zamanda Mustafa Kemal'i zehirleyerek katledenlerdir. Örneğin, Şükrü Kaya İçişleri Bakanı'ydı. Bugünkü içeriye alınan masonların başındaki zavallı da 'Şükrü Kaya bizim ağabeyimizdi, bizdendi' diyor ya. İşte o Menemen olayı bahane edilerek, CHP'nin dışındaki tüm partiler Takrir-i Şükûn yani Sıkı Yönetim Kanunu ile kapatıldılar. Mustafa Kemal de mason caniler tarafından zehirlenerek katledildikten sonra ki çok büyük ataklara geçmişti Türkiye. Muazzamdı, yüzde 30 büyümeyi yakalamıştı. Kendi uçağını, kendi tankını yapmıştı. Mühimmat fabrikalarını kurup, denizaltı bombalarını bile yapmıştı Türkiye. Kur'an-ı Kerim'in Türkçe tefsirleri, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, en önemlisi İmam Hatip Okulları'nın açılması gibi bunların hepsi, Mustafa Kemal döneminin faaliyetleridir." dedi.

"ADINI CUMHURİYET KOYMUŞTUK AMA OLİGARŞİDE ÇAKILDIK KALDIK"

Cumhuriyet’in kuruluş ideallerine değinen Murat Bahadır Akkoyunlu, Türkiye’nin gerçek anlamda bir Cumhuriyet düzenine geçemediğini belirterek, “Adını Cumhuriyet koyduk ama oligarşide çakıldık kaldık” dedi.

Akkoyunlu'nun konuya ilişkin ifadelerinde, şu sözler yer aldı:

"Bir de Balkan ve Sadabat paktı diye iki paktın peşine düştü Mustafa Kemal. Balkan ülkelerini birleştirmek ve çatışmayı durdurmak, İslam ülkelerini birleştirmek ve uşak olmaktan çıkarmak için. Bütün bunlar CHP'nin mason çetesi tarafından cezalandırıldı. Dolayısıyla Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'i orada kaldı. Adını Cumhuriyet koymuştuk ama oligarşide çakıldık kaldık. Cumhuriyet'e geçemedik. Bir Cumhuriyet'e geçme denemesi, 1950'de oldu. Sadabad ve Balkan paktlarının devam ettirilmesi, Sovyetler ile temasa geçmeye karar verilmesi, 'söz milletin yeter artık' gibi sözler, Menderes'in de öldürülmesi sonucunu getirdi. Türkiye'nin Kıbrıs'ta garantör yapılmasının başarılması, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan ve Adnan Menderes'in de cezalandırılarak öldürülmelerine sebep oldu. Bir daha Cumhuriyet'e geçemedik, oligarşide çakıldık kaldık. Cumhuriyetleşemedik."

"MUHALEFETİN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE DERDİ YOK"

'Cumhuriyet'in bugünlerde 'bağımsızlık' idealine ne kadar sahip çıkılıyor?' sorusunu yanıtlayan Akkoyunlu, muhalefete yönelik eleştirilerde bulundu. "15 Temmuz 2016'dan itibaren, Cumhur İttifakı olarak teşekkül ettirilmiş olan cenah, çok ciddi bir şekilde tam bağımsız Türkiye yolunda, dev adımlar attı. Muhalefetin böyle bir derdi yok. Gördüğüm kadarıyla onlar eski düzen, partiler tarafından halkın zapturapt altına alındığı, Pentagon ve küresel güçlerle uyumlu ve onların müzaharetinde hayata devam edilmesi gerektiğine inanan, yani Damat Ferit'in zamanımızdaki uzantıları. Tam bağımsız Türkiye diye bir şey hayal etmiyorlar, böyle bir talepleri de yok. Mavi Vatan Anlaşmaları'na karşılar, dış Türkler ile temasa karşılar, Azerbaycan'ın desteklenmesine karşılar, Suriye ve Irak'taki Türkiye aleyhine oluşumlara müdahale edilmesine karşılar. Tam bağımsızlık süreci 15 Temmuz 2016'dan itibaren çok iyi yürüdü. Devasa atılımlar yapıldı ama Cumhuriyet'e tam geçemedik. O partilerin milletvekilleri, halkın temsilcileri değil. Parti yönetimlerinin halka rağmen çoğu yerde dayattıkları şahıslardan oluşuyor." dedi.

"CUMHURİYETLEŞEBİLMEK İÇİN BİRİSİNE TEBAA OLMAKTAN KURTULMALIYIZ"

Akkoyunlu, Türkiye’nin gerçek anlamda Cumhuriyetleşebilmesi için TBMM seçim sisteminin dar bölge, çift turlu ve tercihe dayalı hale getirilmesi gerektiğini savunarak, partilerin bugünkü yapısının siyasi oligarşi yarattığını söyledi.

Akkoyunlu'nun söz konusu ifadeleri şu şekilde:

Bizim bir teklifimiz var. 2009-2010 yıllarında Sayın Recep Tayyip Erdoğan 'bunu konuşalım dedi' ama bunu hiç kimse ve partiler de istemiyor. Parti yönetimleri hiç istemiyor. Nedir o? TBMM'nin oluşumunda, milletvekillerinin seçiminde, dar bölge çift turlu tercihli sistemin uygulanması. Bu uygulandığı vakit artık partiler, birer toplumsal sivil toplum örgütü haline geliyorlar. Milletvekillerini doğrudan şahsa oy vererek halk seçiyor ve yüzde 50 alan milletvekili seçim bölgesinden milletvekili olabiliyor. Yani kimseyi ötekileştirme şansı da yok. Parti yine var. Partiler yine aday gösteriyorlar, ama birden çok aday gösterebiliyorlar ve halk partiye değil, şahıslara oy vererek seçimini yapıyor. Bu olmadıkça da siyasi oligarşi yıkılamayacak. Cumhuriyet'e dönüşemeyeceğiz. Erdoğan bunun konuşulmasını istedi ama hiç kimse konuşmadı. Bir de dolar, önümüzde büyük bir engeldir. İnsanlığın önünde büyük bir engeldir. Dolar para falan değildir, sahte paradır. Karşılıksız olarak basıldığı için sahtedir. Amerika'nın milli parası değildir. Amerika'nın merkez bankası da yoktur. Televizyonlardaki o tanımlar yanlış. FED denilen Amerika Merkez Bankası sanılan banka, temelde 2 geniş ailenin özel bankasıdır. Dolar da o bankanın parasıdır. O bankada basılır, karşılıksız da basılır ve sadece Amerika'da basılmaz. İsrail'de de basılır, Bulgaristan'da da basılır. O tuvalet kağıdı mesabesideki kağıt parçası gelir Türkiye'de araziler, emlaklar, fabrikalar, evler satın alır. O parayı getirip burada terör örgütlerine dağıtanlar, ekonomik olarak hiçbir şey kaybetmezler. Çünkü zaten matbaada bastılar, bir maliyeti yok. Terörü finanse ediyorlar, çok net ifade ediyorum. Mesela bazı para karşılığı reklam yapan gazetecileri fonluyorlar, ve dolar bütün insanlığın başının belasıdır, sadece Türkiye'nin değil. Henüz Cumhuriyetleşemedik, Cumhuriyetleşebilmek için önce birisine tebaa olmaktan artık kurtulmuş ve yurttaş olmanın ne demek olduğunu anlayan bir topluma ihtiyacımız var. 'Biz bilmeyiz kardeş, büyükler bilir' diyen insanlardan Cumhuriyet yurttaşı olmuyor.

OSMANLI'NIN ÇÖKÜŞÜ

Akkoyunlu, bilime sırt çevirmenin Osmanlı’nın zayıflamasına yol açtığını, Cumhuriyet döneminde ise Nebbab okulları aracılığıyla fizik, matematik ve felsefe gibi derslerin tekrar müfredata dahil edildiğini belirtti.

Akkoyunlu, "Osmanlı medreselerinin yok oluşu Ebu Suud ile başlamıştır, Horasan medreseleri yok edildi, örneğin fizik, kimya, matematik, astronomi, geometri, felsefe, tarih medreselerden çıkarıldı, yok edildi. Bir daha Türkiye Cumhuriyeti döneminde Mustafa Kemal Bulgaristan'da askeri ateşe iken Nebbab okullarını kurdu. Nebbab okulları İmam Hatip okullarıdır, 1924'te de Türkiye'ye getirdi. Nebbab okulları Horasan medreseleri tarzında kuruldu. Özellikle o dönem İmam Hatip okullarının müfredatına baksın arkadaşlarımız, müthiştir. Yani fizik, kimya, matematik, müzik, felsefe, tarih de vardır. Ama Osmanlı'da Ebu Suud'dan sonra bunlar yok edildi, beş yıl sonra çıkıyor. Takiyeddin diye bir astronom var, kurmuş rasathaneyi, uzayla meşgul. Uzay araştırmaları yapıyor adam, fakat zamanın Şeyhülislamı Ahmet Şemseddin vermiş fetvayı, rasathaneyi yıktırıyor. Sebep, fezayla uğraşmak hayır getirmez. Hatta yazılı kaynaklarda okudum, sebeplerden biri şu dahi yazılmış; 'bunlar dürbünlerle meleklerin bacaklarını seyrediyorlar.' İşte bu devletin çöküşünü getirmiştir. Abdülhamid, bu sığlığa karşı İlahiyat Fakültesi'ni kurduğu için medrese suhteleri tarafından indirildi, Abdülhamid İlahiyat Üniversitesi kurmuştur ve medrese suhteleri çok kızdılar buna, alanları ellerinden gidiyordu." dedi.

"AYDINLIĞA ULAŞMANIN EN KESTİRME YOLU CUMHURİYET REJİMİDİR"

Akkoyunlu, aydınlığa ulaşmanın en kestirme yolunun Cumhuriyet rejimi olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

"İnönü dönemi Amerika'nın lebaleb Türkiye'ye çöktüğü dönemdir. 1947'de Fullbright Komisyonu'nun hakimiyeti başladı. 4'ü Amerikalı, 4'ü Türk, 8 kişilik bir komisyon. Başkanı Amerika'nın Türkiye Büyükelçisi. Hangi öğrencilere burs verilecek ya da öğrencilerin seçiminde, okullarda hangi dersler okutulacak ve müfredatı ne olacak, buna karar oradan çıkıyor. 2023 yılına kadar da bu böyle devam etti. 1947'den 2023 yılına kadar da devlet bu komisyonun tüm masraflarını Türkiye'nin bütçesinden karşıladı. Ama Yusuf Tekin Bey'in Milli Eğitim Bakanı oluşuyla artık onlara ödeme yapılmadı ve yeni müfredat programını oluşturma çabasına girişti. Onun için de mason alçaklar tarafından çok ciddi düşman ilan edildi. 1974'te Prof. Dr. Necmettin Erbakan diye biri vardı. Alman tanklarının motorunu icat eden adamdı. Türkiye'de kendi tankımızı, kendi uçağımızı kendimiz yapacağız dedi. TUSAŞ'ı kurdu, ROKETSAN'ı onlar kurdular, o zaman kuruldu ama adamla alay ettiler. Bu adam yalan söylüyor, hayalci dediler ama bugün onun tohumları yeşerdi ve sonuç oldu. Yurttaşların, 'büyüklerimiz iyi bilir, Halife Allah'ın yeryüzü gölgesidir, onlar ne derse doğrudur' gibi safsatalardan arınması gerekiyor. Çünkü böyle bir şey yok. Dinin direkt siyasetin aleti haline getirilmesi olayı, çağlar öncesinden bugüne gelmiştir. Bütün bunlardan aydın birer şeriatçı Müslüman olarak sıyrılmak zorundayız. Kökten şeriatçı bir Müslüman Türk olarak konuşuyorum. Yani Hz. Muhammed Mustafa'ya ulaşmamız gerekiyor. O aydınlığa ulaşmamız gerekiyor ve bunun en kestirme yoluysa bize bu imkanları en çok bahşedecek olan Cumhuriyet rejimidir. Ama bizzat halkın egemenliği ve halkın iradesini, halkı adam yerine koyan rejim olan Cumhuriyet'e bu halkı çamuriyet diye hakaret ettirdiler. Niye? Çünkü oligarşik uygulamalara bakınca halk Cumhuriyet'in o olduğunu zannetti ki nedir o? Laiklik adı altında bu ülkede Müslüman ve İslam düşmanlığı yapıldı. Galiz bir İslam ve Müslüman düşmanlığı yapıldı ve halkın nezdinde Cumhuriyet, İslam düşmanlığı olarak algılandı."