Devlet Bahçeli'den Kürt ve Alevi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Açıklaması
Devlet Bahçeli'den Kürt ve Alevi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Açıklaması
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Alevi ve Kürt Cumhurbaşkanı Yardımcısı" tartışmalarıyla ilgili eleştirilere yanıt verdi. Bahçeli, bu önerinin "Lübnan modeli" olarak yorumlanmasının kasıtlı bir çarpıtma olduğunu söyledi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçtiğimiz aylarda milletvekilleriyle yaptığı konuşmada yaptığı iddia edilen "Biri Kürt, biri Alevi iki Cumhurbaşkanı yardımcısı" önerisine ilişkin açıklamalarda bulundu.
SAYMAZ’IN HABERİYLE GÜNDEME GELDİ
Gazeteci İsmail Saymaz, Halk TV'de yayınlanan haberinde Bahçeli'nin birkaç ay önce partisinin milletvekilleriyle yaptığı kapalı toplantıda, "Cumhurbaşkanı’nın iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun," dediğini aktarmıştı.
Saymaz, Bahçeli'nin bu cümleyi Kürtler ve Alevilerin bürokrasiden dışlanamayacağını vurgulamak için söylediğini yazdı. Bu açıklama sonrası "Lübnan modeli" tartışması alevlendi.
“LÜBNAN MODELİYLE İLİŞKİLENDİRMEK SAPTIRMADIR”
Bahçeli, konuya ilişkin yaptığı açıklamada 'Lübnan modeli' önerdiği iddialarına ise sert yanıt verdi:
''Bu fikri ve siyasi teklifi Lübnan’la ilişkilendirmek bir defa çarpıtma ve samimi bir düşünceyi kasten saptırmadır. Türkiye’yi, Lübnan veya benzeri bir başka ülkenin karmaşık ve kaotik istikrarsız yapısına çevirmeye gücü yetecek, buna cesaret ve teşebbüs edecek hiç kimse olamaz, olamayacaktır."
MHP LİDERİNDEN İLK AÇIKLAMA
Bahçeli'nin açıklamasının tamamı şu şekilde:
“Milliyetçi Hareket Partisi’nin ülkemizi doğrudan veya dolaylı şekilde meşgul eden her soruna güçlü fikri müktesebatı ve müessir siyasi mücadelesiyle kalıcı ve köklü teklifleri vardır, kaldı ki doğal ve doğru olanı da budur. Türk milliyetçiliği asil ve aziz Türk milletinin bağımsızlık güvencesi, tarihi kişiliğinin ve milli kimliğin var oluş güvencesidir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin her türlü ayrımcılığa, bölücülüğe, etnik ve mezhep temelli bölünmeye bilaistisna karşı olduğu herkesçe bilinen, hatta maşeri vicdanda kemikleşmiş siyasi tutumudur. Bu kapsamda hiç kimseden duyacak, dinleyecek, öğrenecek, ders alacak merak ve arayışımız da yoktur. 18 Temmuz 2025 tarihinde basına kapalı olarak yapılan Merkez Yönetim Kurulu-Merkez Disiplin Kurulu Ortak Toplantısı muhtevasında şahsım tarafından Türkiye’yi alakadar eden sıcak konu başlıklarıyla ilgili değerlendirmeler yapılmıştır. Bunlar arasında Terörsüz Türkiye hedefinin aşamalarıyla bu çerçevede alınan memnuniyet verici gelişmelere elbette mühim yer ayrılmıştır.
"İKİ CUMHURBAŞKANI YARDIMCISINDAN BİRİSİNİN ALEVİ, DİĞERİNİN DE KÜRT OLABİLECEĞİ DEĞERLENDİRİLMİŞTİR"
Ne var ki, 102 yıllık Cumhuriyet tarihimizin tamamına etnik ve mezhep temelli bölücülüğün taciz, tahrip ve tahrikleri damga vurmuştur. Aklı başında ve vicdan sahibi hiç kimse bu sarsıcı gerçeği inkar edemeyecektir. Yeni yüzyılda 'Terörsüz Türkiye'nin tezahürüyle birlikte etnik ve mezhep temelli bölünme rüyası görenlerin hevesleri de kursaklarında kalacaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin siyasi ve hukuki imkanları, ihata ettiği kuramsal ve kurumsal ilkeleriyle milli birlik ve kardeşliğin pekişmesi mümkün ve muhakkaktır. Bunun şematik formülü de eşkenar üçgen formatında siyasi ve hukuki düşünce kalıbına dökülmüştür. Nitekim 11 Kasım 2024 tarihindeki ağaçlandırma kampanyası münasebetiyle, üstelik Türk devlet geleneğimize müzahir olarak partimizin önüne dikilen ağaçlardan esinlenerek; köknar ağacı yürütme, mavi ladin ağacı yasama, sedir ağacı bağımsız yargı sedir olarak simgeleştirilmiştir. Bunun da yanında en tepede Cumhurbaşkanı, aşağıdaki iki köşesinde de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olabileceği siyasi bir önerme olarak gündeme gelmiştir. Türkiye’mizi yoran, yıpratan, enerjisini çalan, fahiş mahiyetli sosyal ve ekonomik maliyetlere neden olan etnik ve mezhep temelli dayatmalara karşı Terörsüz Türkiye’nin adım adım ilerlediği bir dönemde, iki Cumhurbaşkanı Yardımcısından birisinin Alevi, diğerinin de Kürt olabileceği değerlendirilmiştir.
“TEKLİFİ KARALAMA VE TERÖRİZE ETME ÇABASI ACINASI BİR FIRSATÇILIKTIR”
Bu fikri ve siyasi teklifi Lübnan’la ilişkilendirmek bir defa çarpıtma ve samimi bir düşünceyi kasten saptırmadır. Türkiye’yi, Lübnan veya benzeri bir başka ülkenin karmaşık ve kaotik istikrarsız yapısına çevirmeye gücü yetecek, buna cesaret ve teşebbüs edecek hiç kimse olamaz, olamayacaktır. Beyrut gecelerine özlem duyan bohem ve buhranlı siyaset düşüklerinin tarih ve kültür esasına dayanarak paylaşılan bir teklifi karalama ve terörize etme çabası acınası bir fırsatçılıktır. Cumhuriyet Halk Partisi on yıllar boyunca Alevi kardeşlerimizi siyaset malzemesi yapmış, Kürt kardeşlerimiz üzerinde de oyunlar kurulmuştur. Pek çok telkin ve tezvirata rağmen ne Aleviler, ne de Kürtler düşmanca planlanan tuzaklara çok şükür düşmemiştir. Kimsenin önüne geçen yoktur, engel çıkaran yoktur. Kaldı ki ister Alevi, ister Kürt olsun, herhangi bir Cumhurbaşkanı adayının yüzde 50 oy nisabını geçtikten sonra vaki demokratik ve milli irade hükmünü yok sayacak, tecelli eden meşruluğu tartışmaya açacak birisinin çıkması da düşünülemeyecektir.
"KİMSENİN KİMSEDEN BİR AYRICALIĞI YOKTUR"
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Üstünlerin değil, hukukun üstünlüğü hakim ve havidir. Kökeni, mezhebi, yöresi ve anasının dili ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes hukukun karşısında bir ve eşittir. Aynı zamanda Türk milletinin şerefli mensuplarıdır. Kimsenin kimseden bir ayrıcalığı ve imtiyaz içeren bir farklılığı yoktur. Ancak etnik ve mezhep temelli bölücülüğün Terörsüz Türkiye hedefinin yanında bütünüyle gündemden çıkarılması gayesiyle bir düşünce tavzihini farklı yerlere çekmek ahlaken ve tarihen mahsurludur. Türkiye’nin ve Türk milletinin kutlu geleceğini perdelemek için el ovuşturanların, mayası ve meşrebi zehirli çevrelerin bizimle milliyetçilik yarışına girmesi yüz kızartıcı bir densizlik ve edepsizliktir.
"CUMHUR İTTİFAKI BUNA İZİN VERMEZ"
Konforlu köşelerindeki karanlığa saklanarak aydınlığı taşa tutan kuklaların ne dediğine bakmıyor, milletimiz ne diyor, tarih ne diyecek ona odaklanıyoruz. Görüşümüzden milim adım atmamız ise söz konusu olmayacaktır. Basına kapalı toplantıdaki sözlerimin malum sözde bir gazeteciye sızdırılması, o dedikodu markası ve her ipte cambazlık yapan gazetecinin de mal bulmuş mağribi gibi gündeme taşıması zamanlama itibariyle manidardır. Ve notlarımız arasındadır. Milliyetçi Hareket Partisi her saldırıyı göğüslemeye hazırdır. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı Türkiye’nin etnik ve mezhep temelli depreme maruz kalmasına müsaade etmeyecektir. Alevi de bizim, Kürt de bizimdir. Cami de bizim, Cemevi de bizimdir. Biz hep birlikte Türk milletiyiz. Biriz, beraberiz, kardeşiz, çok büyük bir aileyiz. Herkes bizse, biz de kardeşsek dürüst ve sorumlu hareket etmemiz milli namusumuzun gereğidir. Piyonlaşmış bozguncular, suyu bulandıranlar, sipariş senaryolara figüranlık yapanlar, bu suretle Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-antilaik, inanan-inanmayan kutuplaşmasına çanak tutanlar da bu muazzam ailenin üvey evlatlığına bile layık olmayan çürüklerdir."
LÜBNAN’DAKİ MEZHEP TEMELLİ PAYLAŞIM MODELİ
Lübnan’da yönetim sistemi mezhepsel ve dinsel güç paylaşımına dayanıyor. 1943’teki 'Milli Pakt' ve 1989’daki Taif Anlaşması ile her büyük siyasi makam belli dini gruplara tahsis edilmiş durumda. Buna göre:
- Cumhurbaşkanı: Maruni Hristiyan
- Başbakan: Sünni Müslüman
- Meclis Başkanı: Şii Müslüman
Parlamento ve kamu kurumlarında da mezheplere göre kotalı temsil esas alınıyor. Bu model zamanla siyasal tıkanıklık ve mezhepçilik eleştirilerine yol açtı.
IRAK'TA DA BENZER BİR SİSTEM UYGULANIYOR
Irak’ta da 2003 sonrası oluşturulan sistemde benzer bir etnik-mezhebi denge söz konusu. Güç paylaşımı şöyle:
- Cumhurbaşkanı: Kürt
- Başbakan: Şii
- Meclis Başkanı: Sünni Arap
Bu yapı farklı toplumsal grupları sisteme entegre etmeyi amaçlasa da mezhepçilik, yolsuzluk ve istikrarsızlık sorunlarını da beraberinde getirdi.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

