Ekonomist Levent Işık: Yüzde 40 oranının altında zam yapılırsa asgari ücret açlık sınırının altında kalacak!

Ekonomi 16.12.2025 - 11:50, Güncelleme: 16.12.2025 - 11:53
 

Ekonomist Levent Işık: Yüzde 40 oranının altında zam yapılırsa asgari ücret açlık sınırının altında kalacak!

Asgari ücret belirleme toplantısının yapılmasının ardından, Ekonomist Levent Işık, Türkiye'nin "ucuz işçi" modelinden çıkması gerektiğini vurgularken "Dünyada bu kadar asgari ücretlinin çalıştığı bir ülke yok. Pasta büyümedikçe kimseye refah dağıtılamaz" dedi.
12 Aralık'ta gerçekleşen asgari ücret belirleme toplantısının ardından bizler de Söz Haber olarak, asgari ücretin beklenen miktarını Ekonomist Levent Işık ile görüştük. Asgari ücret tahminlerini dile getiren Işık, "Beklentimizin yüzde 25 ila yüzde 28 bandında olacağını düşünüyoruz. Büyük yatırım kuruluşlarının yaptığı raporlarda da gerekse uzmanların yaptığı açıklamalara göre de bu şekilde gözüküyor. Biraz da o 25-28 bandını şöyle hesaplayım, güya bütçe görüşmeleri esnasında sigorta birimlerindeki artış da yüzde 25-28 oranında yapılmıştı. Özellikle SGK'cılar oraya dikkat çektiler. Yani yüzde 25-28 bandında ve şu an hali hazırda yüzde 31 gibi gözüküyor. Yüksek ihtimalle bu meseleyi yüzde 31 bandında bitireceğimiz için, bu enflasyonun altında bir rakamla karar verilecek gibi gözüküyor. Tabi işveren, hükümet tarafının ve işçi tarafının katıldığı bu toplantıda işçi tarafı dün Ramazan Ağar beyle başkan yardımcısı aracılığıyla Vedat beyi ziyaret ettiler mektuplarını bırakıp taleplerini dile getirdiler. Birincisi bir önceki senede yüzde 45 enflasyon çıkmasına rağmen yüzde 30 tutarında yapılan zammı belirtip buradan bir refah kaybına uğradıklarını ve bunun çözülmesini istediklerini dile getirdiler. Bunun arkasından bir de bu yıl için aynı şekilde enflasyon oranında bir zam istediklerini ve yüzde 5'lik de bir şekilde ülkenin büyümesinden de refah payı istediklerini ifade ettiler. "ASGARİ ÜCRET BÜTÜN PİYASAYI ETKİLİYOR" Haklı oldukları taraflar yüksek meseleye o taraftan başlayalım, birincisi bir önceki sene hedeflenen enflasyon şeklinde maaş zammı yapılması söylendi. Zaten işçiler yıl içinde bu kayba uğramışlardı. Ve yine o toplantı da biraz gürültülü geçmiş ama buna rağmen kabul edilmişti ve özel ve asgari ücretler ve asgari ücrete komşu ücret alan yaklaşık 7 milyon da orada var yaklaşık 14 milyon insanı aslında diğer tüm maaşları da etkiliyor bir yerde. Hatta piyasayı dahi derinden etkiliyor ve ona göre tekrar fiyatlamanın öznesi belli oluyor. önemli bir gelişmeydi ve orada bir kayıpla kabul edilmişti. Artık görüyoruz ki özellikle işçi tarafı bundan sonraki süreçte daha farklı davranacak. Çünkü şöyle bir haklılıkları var son 29 asgari ücret toplantısına baktığımızda altı tanesinde oy birliği oldu, iki tanesinde hükümet temsilcileri işçi temsilcilerinin tarafında olarak oy verdikleri ve bu şekilde sonuçlandığı bunların geri kalanlarının tamamı yani yirmi bir toplantının hükümet ve işveren temsilcilerinin istediği şekilde sonuçlandığı ortaya çıkınca burada adil bir sonuç olmadığı görüldü.  "ASGARİ ÜCRET HÜKÜMET VE İŞVERENLER ARASINDA BELİRLENİYOR" Şimdiye kadar hep durum yılbaşında güncellenen açlık sınırının açıklanmasından sonra bir şekilde o açlık sınırının üstünde kalınması en azından yılın başında sağlanırdı. Bu sene bunun da sağlanması yani mümkün olması beklenmiyor açıkçası, bu da ayrı bir problem olarak karşılanıyor. E tabi bir de yani 1970'lerden beri aynı yöntemle belirleniyor. İşte 5'er kişi yani 5 işveren, 5 de hükümet tarafındaki kişilerle birlikte belirleniyor. Her defasında şunu görüyoruz hükümet temsilcileri ve işverenlerin istediği şekilde sonuçlanıyor. Yani işçilerin isteğinin hiçbir önemi kalmıyor. Şimdi dünyaya bir bakıyoruz, mesela Almanya olsun. Almanya da işçi tarafı, akademisyen tarafı ve işveren tarafı var bu şekilde belirleniyor. Japonya'da aynı şekilde belirleniyor. Bunun haricinde işte İngiltere gibi daha birçok ülke sayabilirim. Bu görüşmeler ya toplu sözleşmelerle ya sektörlere göre belirlenen asgari ücretlerle yapılıyor. Bir de karşımızda Fransa örneği var, belki de en sorunsuz ören bu diyebiliriz. Asgari ücret otomatik olarak enflasyona bağlanmış durumda, yani bu bir kanun çerçevesinde gerçekleşiyor. Sadece buradaki hesaplamaları yapacak bir komisyon var, o komisyon da kanunun belirlendiği matematik hesaplar yapılıyor. Avrupa Birliği'nin belirlediği bir yüzde 2'lik dilim var onun üstünde enflasyon meydana geldiğinde asgari ücrete otomatik olarak zam yapılıyor. Buna benzer daha bir sürü örnekler var en nihayetinde bugün uygulanması pek mümkün olmayan ve işçinin hakkını da az evvel söylediğim gibi yirmi dokuz toplantının yirmi birinde oradaki oyun hiçbir karşılığı olmadığı bir yönteme dönüşmüş durumda. Bu sebeple istenen talepleri haklı buluyorum. Ben yüzde 25-28 bandında söyledim, eğer yüzde 40 oranında bir zam yapılmazsa ocak ayında açıklanacak olan açlık sınırının altında kalacak şekilde bir asgari ücretle karşılaşacağız. Bu da gerçekten kötü bir rakam. Artık şunun yapılması lazım, az evvel de söyledim hükümetin temsilcilerinin olmadığı bir şekilde işçi işveren ve bağımsız kişilerin olduğu bir şekilde hesaplanması lazım. Bunun tabi hukuksal altyapısını tabi ki devletin hazırlaması gerekiyor" ifadelerini kullandı. "İYİ OLANIN YOLA DEVAM ETMESİNE DESTEK OLMAK GEREKİYOR" Asgari ücretin iş dünyası tarafını da ele alan Işık, "Gelelim işçi dünyası tarafına, işveren tarafına bir bakalım. Bugüne kadar ne yazık ki şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Ucuz işçi, ucuz döviz, ucuz kredi. Yani bunlarla katma değeri çok aşağıda kalan yani rahmetli Özal'dan beri yurt dışına çok ciddi ihracat yapan bir ülke olarak orta teknolojide kalmış sıkışmış, yüksek teknolojide ise çok az bir payı olan bir şekilde devam eden, markalaşmayı başaramayan, verimliliği arttıramayan arttırmayı bırakın ölçmeyi yapamayan ve bunun üzerinden katma değer üretip pastayı büyütemeyen bu pastayı büyütemediği için de beraber çalıştıkları insanlara da  topluma da artı bir değer oluşturamayan bir iş dünyasıyla ne yazık ki karşı karşıyayız. Bu problemin önce çözülmesi lazım, ölçümlerin düzgün yapılması gerekiyor. İşini iyi yapan firmaların devlet tarafından vergi harcamaları altında vergi arttırmaları olsun ucuz krediler olsun çeşitli indirimler olsun bunlarla desteklendiği, işini kötü yapanlarınsa doğal seleksiyon içinde bir şekilde ayakta tutulmaya çalışmadan piyasadan çekilmesine izin verileceği bir şekilde, yani iyi olanın yola devam edeceği iyi olmak için de sürekli  halde verimliliği arttırmak için çalıştığı katma değer ürettiği biçimde olması gerekiyor. "TÜRKİYE'NİN İTALYA'YI GEÇMESİ 25 YILLIK SÜREÇTE MÜMKÜN" Kırk yıldır tekstille uğraşıyoruz rahmetli Özal'dan beri gerçekten bir tekstilin ana götürücü ülkelerinden biri olmuş durumda, Avrupa'ya çok ciddi  senelerce hizmet etmiş durumda bu tarafta üç tane markamız yok doğru düzgün. Markalaşma kısmını halledemedik. İtalya'nın tek başına 3 yüzden fazla markası var, ben şunu çok rahat bir şekilde iddia edebilirim eğer bu markalaşma sürecinin olduğu  buna göre kalitenin belirlendiği  buna göre beşeri sermayenin oluşturulduğu, buna göre teknolojilerin kullanıldığı  bir ortamda Türkiye'nin İtalya'yı geçmesi önümüzdeki 25 yıllık süreçte mümkün olabilir. Bununla ilgili çok fazla akademide simülasyon yapılmış ve mümkün gözüküyor. Fakat bunu yapamıyoruz, yani sanayimiz orta-yüksek tarafta kalmış durumda. "DÜNYADA BU KADAR ASGARİ ÜCRETLİNİN ÇALIŞTIĞI BİR ÜLKE YOK" Savunma sanayisinde ne yaptık, o tarafta ciddi bir yol almış haldeyiz. Bunun gibi yapılması lazım bir an önce. Ama bunları sağlamadığımızda pasta büyümediği için iş dünyasından zaten neyi alıp dağıtacaksınız? Zaten işler doğru gitmediği için şuan da bu sonuçtayız. Yoksa patronların korkunç paralar kazandığı, ya elbette borsadaki firmaların büyüklüğünü görebiliyoruz ama Türkiye'de 3,5 milyon kobi var. Bu 3,5 milyon kobinin birçoğu problemli bir şekilde yollarına devam ediyor.  Üretim tarafında geliştirme tarafında, bırakın kobileri AR-GE yatırımı yapılamıyor. Sadece Samsung'un AR-GE'ye harcadığı para, Türkiye'nin bütün anlı şanlı firmalarının hepsinin AR-GE'ye yatırdıkları paranın elli katı. Bununla karşı karşıyayız, diğer taraftan 1 dolara ürettiğimiz şeyi ihracatta kilo rakamımıza bakıyoruz yerlerde.  Yani bunların değiştiği verimin arttığı bir liraya ürettiğimiz on liraya markalaşmaya ve teknoloji adımlarıyla bunları sağladığımız günler geldiğinde o zaman işte ülkedeki o refah paylaşımında asgari ücretliler de diğer ücretliler de düzelebilir.  Dünyada bu kadar çok asgari ücretlinin çalıştığı bir ülke yok zaten. Ana problem pastayı büyütmek, yoksa kim pastadan ne kadar pay alacak diye sürekli halde tartışmaya devam edeceğiz. Pasta büyüdüğünde bu sefer daha farklı bir sonuçla karşı karşıya kalacağız bütün emeğimizi ve bütün mesaimizi de bu  tarafa harcamamız lazım iş dünyasının da özellikle gerekli dönüşümlerini yapıp buraya harcaması lazım" şeklinde konuştu. "PASTA BÜYÜMEDİKÇE KİMSEYE REFAJ DAĞITAMAZSINIZ" Şirketlerin finans ve AR-GE planlamalarına da değinen Işık, "Yani ben hala daha ziyaretlere gittiğimde finansa kim bakıyor diyorum, işte bir kuzenim, dayımın kızı amcamın oğlu diyorlar. Bu böyle bir şey değil. AR-GE tarafında ne yapılıyor dediğimizde, bir şeyle karşılaşamıyoruz. Yok demiyorum ama çok az. Bunların değişmesi lazım. Bakın şimdi kapımızda yeşil dönüşüm var. Yani dünyada 4,5 trilyon dolarlık kredi havuzuna ulaşmış durumda. Ve Türkiye'nin en büyük ticari partneri şu anda Avrupa Birliği. Yani malımızın yüzde 41'i oraya gidiyor. Yani adamlar bize diyor ki 2026 1 Ocak'tan itibaren eğer karbon hususuna uygun bir şekilde üretim yapmazsanız ton başına 50-60 Euro size vergi getireceğiz diyorlar. Bu vergiyle Türkiye malını satamaz. Çin, Türkiye'nin pazarını anında ele geçirir. Ve biz bakıyoruz bu tarafta bir dönüşüm var mı, yok. Yani iş dünyasının şu talebi bizi bu noktaya getirdi, Türkiye artık  bu sınıfta değil Türkiye 40 yıl önce bu sınıftaydı. Orta sınıfa gelecek ve elindeki düşük teknoloji işleri başka ülkelere transfer edecek. Dünyada bu iş böyle yapıldı. Türkiye'nin beraber yola çıktığı ülkelerden bir tanesi Güney Kore. Bugün biz neredeyiz onlar nerede. Onlar bu süreci hızlıca başarmayı bir şekilde sağladılar bizim de bunu başarmamız lazım, pasta büyümedikçe kimseye refah dağıtamazsınız" dedi. "AYNI GEMİNİN İÇİNDE OLAN İNSANLAR GİBİ DAVRANMIYORUZ"  Asgari ücretin artması sebebiyle gıda fiyatlarında artış ihtimali olacak mı diye sorduğumuzda Işık, "Her sene bu oluyor, daha asgari ücret maaşları yatmadan gıda fiyatlarında artış görüyoruz. Problem burada yani akademik araştırmalar şunu gösteriyor, asgari ücretteki zammın bu kadar ülkedeki enflasyonu etkilememesi lazım. Çok fazla asgari ücretli olduğu için ve bütün maaşlar asgari ücret artışına göre hareket ettiği için biraz bizde etkisi daha yüksek. Ama asıl problem şu, asgari ücretin artması değil. İşçi senede bir kere maaşını arttırabiliyor. Geri kalanı zaten bir şekilde belirlenip artıyor. Ama o işçilerin çalıştığı yerlerin, alışveriş yaptıkları noktalardaki rakamların da asgari ücretle arttığı gibi bunun içinde de defalarca artıyor. Bunu kontrol edemiyoruz, edemediğimiz için maliyetten kaynaklanmayan açgözlülükten kaynaklanan veya hesaplayamamaktan, kontrolsüzlükten kaynaklanan sorunlar var. Ticaret Bakanlığı bu konuyla ilgili denetim yaptı ve bu şekilde fiyat artışı yapan yerlere de ceza kesti. Ama ne kadarına yapacaksınız, 2 milyon işletme var. Bu mümkün değil, burada biraz ahlak problemi ne yazık ki öne çıkıyor.  Biraz da böyle bir toplum olduk, belki evvelden de öyleydik bilmiyorum. Ama işin bu tarafı da var, yani aynı geminin içindeki insanlar gibi de davranmıyoruz. Bir taraftan bakıyoruz 30 aydır süren çok yüksek faizden faydalanmış olan yüzde 10'luk bir kesim var, onlar da harcamalarında tamamen duyarsız olmuş durumdalar. Yani enflasyonu hiç umursamıyorlar. Yani onlar da bu işte yangına körükle giden taraf oluyorlar. Yani suçlu olan asgari ücret değil" ifadelerini kullandı. "BURADAN KAR ETMEYE ÇALIŞAN İNSANLAR VAR" Asgari ücretin yükselmesi durumunda kayıtsız işçilerin sayısında artış görülebileceği ihtimali üzerine konuşan Işık, "Yani istihdamda bizim gördüğümüz tahmini rakamlar 8 milyon kişi bir şekilde sisteme kayıtlı olmadan çalışan insan var. Bu çok büyük bir rakam, kayıt dışı istihdam açısından. Zaten bir yandan bu rakamın da artacağı ihtimali karşımıza çıkıyor. Yatırımlar tarafına bakıldığında bu kadar yüksek faizlerle yatırımların yapılması mümkün değil. Türkiye'deki yatırımlar çok ciddi şekilde durmuş durumda. Bir taraftan artık ekonominin en büyük oyuncularından bir olmuş devlet de işin içinde büyük bir role sahip olmuş oldu.  Devletin yaptığı harcamalara bakıyoruz, altıncı yedinci ayda bütçesi biten bakanlıklar var. Ve buradan ciddi bir bütçe açığı meydana geliyor. Bununla beraber, şununla da karşı karşıyayız; bu sene bir ölçüm yapılmış kamu özel sektör işbirliğiyle gerçekleştirilen yatırımlarda özel sektörün karşılaştığı yatırımlardaki enflasyon oranı yüzde 25, 30, 35 bu bantlarda seyrederken kamununki ne yazık ki 55, 60, 65 bandında  seyrediyor enflasyon rakamlarında.  Yani devlete mal satılıyor diye daha fazla paraya satan bunun üzerinden bir şekilde kar elde etmeye çalışan insanlar da var. Bunlar gerçekten çok şaşırtıcı rakamlar yine aynı tarafa dönüyoruz, ahlak problemi ile karşı karşıyayız. İster istemez yeni yatırımların olmadığı bir yerde, bu kadar büyük genç nüfusun olduğu ve bir şekilde dar anlamda işsizlikten geniş çağlı işsizliğe baktığımızda bu kadar yüksek rakamlarla karşılaştığımız bir ortamda elbette bunlar yatırımları, istihdam piyasasını olumsuz etkiliyor" dedi.  "HALA CİDDİ BİR BÜYÜMEYE GİDİYORUZ" Enflasyon konusuna da değinen Işık, enflasyonla mücadele ederken ekonomik anlamda küçülmeye gidilmesini belirtti. Işık, "Bir de şunu yapıyoruz bakın, normal şartlar altında dezenflasyonist  programların uygulandığı bir ülkede siz artık büyüme yapmazsınız, bunu başaramazsınız çünkü. Yani enflasyonla mücadele ederken küçülmeye gidilmesi lazım, Avrupa şu an bunu yaptı, ABD bunu yaptı gibi. Biz hala bunu yapamadık ve ciddi bir büyümeye gidiyoruz hala.  Sebebi de bu küçülmeye gittiğimiz anda istihdam piyasasının bir şekilde bozulacağını ve ciddi sosyal siyasal problemlere sebep vereceğini aynı zamanda daha büyük ekonomik problemler çıkartacağını düşündüğümüz için büyüme tarafını kesmemeye çalışıyoruz.  Bu kadar maliyetli yapımlarla bu taraf ne yazık ki devam etmiyor. Bunu yapabilmemiz için, Türkiye bunu zamanında 59. hükümet döneminde bir kere başardı hem enflasyonla mücadele ettik hem de aynı zamanda büyümesini rekor seviyelerde yaptı ama dünyada çok büyük bir para bolluğu vardı bir, ikincisi de Türkiye o tarihe kadar gelmiş geçmiş en büyük toplumsal reformlarını gerçekleştirdi. Bugün o toplumsal reformları da göremiyoruz ama en azından şunun eşiğindeyiz, artık FED'in de son açıklamalarından sonra hem parasal genişleme hem miktarsal genişleme tarafına gideceğiz. Önümüzde şimdi bu 19'unda Japonya'nın faiz kararı var orada faizlerin yükseltilmesi hususunda dünyada yine bir çalkantılı dönemin en azından bir süre daha devam edeceğini ama 2026'nın ortası itibariyle artık bir parasal bolluğun oluşacağını, bu esnada da Türkiye'nin bundan faydalanacağı bir ortama doğru gidiyoruz diyebiliriz. Önümüzdeki şu an en azından ilk çeyrekten sonrası için güzel haber bu" şeklinde aktardı. "HAKLARINI EKSİK ÖDEYEREK BU DURUM ATLATILMAZ" Konuya ilişkin röportajı şu şekilde bitiren Işık, "Bu konu bir vicdan meselesidir evde elektrik, su faturasını nasıl ödeyeceğini düşünen çocuğunu okula aç göndermemeyi düşünen insanlar için ve bu insanlar bakın 30 aydır sabrediyor.  2018'den beri problemler yaşanıyor 7 yıldır sabrediliyor. 7 yıl dediğiniz süre bir insanın iş hayatının yüzde 30'u. Bir daha bu dünyaya gelmeyeceğiz. Hepimiz onurlu bir şekilde, evine ekmek götürecek bir şekilde, çoluğunu çocuğunu mutlu edecek şekilde  hayatımızın son dönemlerini onurlu sevilerek kimseye muhtaç olmadan, çalışanlarımız ve memurlarımız için de aynı şey geçerli. Bunların bu şekilde sağlanması lazım. Bu artık vicdani bir meseledir, işin içinden en düşük gelir grubu için haklarını eksik ödeyerek bu durumu atlatamayız. Bu iş bir zihinsel devrim, verimlilik meselesi, katma değer meselesi, dönüşüm meselesi. Yoksa Türkiye artık ucuz işçi, ucuz kredi yolunu çoktan geçti. Türkiye bundan çok daha büyük bir ülke. Bizim artık adımızın bil yan yana gelemeyeceği ülkelerde yapılması gereken şeyler.  O yüzden Türkiye'nin hak ettiği şekilde çalışıp, verimliliğini arttırıp, refahını tüm vatandaşlarla paylaşması lazım" dedi.
Asgari ücret belirleme toplantısının yapılmasının ardından, Ekonomist Levent Işık, Türkiye'nin "ucuz işçi" modelinden çıkması gerektiğini vurgularken "Dünyada bu kadar asgari ücretlinin çalıştığı bir ülke yok. Pasta büyümedikçe kimseye refah dağıtılamaz" dedi.

12 Aralık'ta gerçekleşen asgari ücret belirleme toplantısının ardından bizler de Söz Haber olarak, asgari ücretin beklenen miktarını Ekonomist Levent Işık ile görüştük.

Asgari ücret tahminlerini dile getiren Işık, "Beklentimizin yüzde 25 ila yüzde 28 bandında olacağını düşünüyoruz. Büyük yatırım kuruluşlarının yaptığı raporlarda da gerekse uzmanların yaptığı açıklamalara göre de bu şekilde gözüküyor. Biraz da o 25-28 bandını şöyle hesaplayım, güya bütçe görüşmeleri esnasında sigorta birimlerindeki artış da yüzde 25-28 oranında yapılmıştı. Özellikle SGK'cılar oraya dikkat çektiler. Yani yüzde 25-28 bandında ve şu an hali hazırda yüzde 31 gibi gözüküyor. Yüksek ihtimalle bu meseleyi yüzde 31 bandında bitireceğimiz için, bu enflasyonun altında bir rakamla karar verilecek gibi gözüküyor. Tabi işveren, hükümet tarafının ve işçi tarafının katıldığı bu toplantıda işçi tarafı dün Ramazan Ağar beyle başkan yardımcısı aracılığıyla Vedat beyi ziyaret ettiler mektuplarını bırakıp taleplerini dile getirdiler.

Birincisi bir önceki senede yüzde 45 enflasyon çıkmasına rağmen yüzde 30 tutarında yapılan zammı belirtip buradan bir refah kaybına uğradıklarını ve bunun çözülmesini istediklerini dile getirdiler. Bunun arkasından bir de bu yıl için aynı şekilde enflasyon oranında bir zam istediklerini ve yüzde 5'lik de bir şekilde ülkenin büyümesinden de refah payı istediklerini ifade ettiler.

"ASGARİ ÜCRET BÜTÜN PİYASAYI ETKİLİYOR"

Haklı oldukları taraflar yüksek meseleye o taraftan başlayalım, birincisi bir önceki sene hedeflenen enflasyon şeklinde maaş zammı yapılması söylendi. Zaten işçiler yıl içinde bu kayba uğramışlardı. Ve yine o toplantı da biraz gürültülü geçmiş ama buna rağmen kabul edilmişti ve özel ve asgari ücretler ve asgari ücrete komşu ücret alan yaklaşık 7 milyon da orada var yaklaşık 14 milyon insanı aslında diğer tüm maaşları da etkiliyor bir yerde. Hatta piyasayı dahi derinden etkiliyor ve ona göre tekrar fiyatlamanın öznesi belli oluyor. önemli bir gelişmeydi ve orada bir kayıpla kabul edilmişti. Artık görüyoruz ki özellikle işçi tarafı bundan sonraki süreçte daha farklı davranacak. Çünkü şöyle bir haklılıkları var son 29 asgari ücret toplantısına baktığımızda altı tanesinde oy birliği oldu, iki tanesinde hükümet temsilcileri işçi temsilcilerinin tarafında olarak oy verdikleri ve bu şekilde sonuçlandığı bunların geri kalanlarının tamamı yani yirmi bir toplantının hükümet ve işveren temsilcilerinin istediği şekilde sonuçlandığı ortaya çıkınca burada adil bir sonuç olmadığı görüldü. 

"ASGARİ ÜCRET HÜKÜMET VE İŞVERENLER ARASINDA BELİRLENİYOR"

Şimdiye kadar hep durum yılbaşında güncellenen açlık sınırının açıklanmasından sonra bir şekilde o açlık sınırının üstünde kalınması en azından yılın başında sağlanırdı. Bu sene bunun da sağlanması yani mümkün olması beklenmiyor açıkçası, bu da ayrı bir problem olarak karşılanıyor. E tabi bir de yani 1970'lerden beri aynı yöntemle belirleniyor. İşte 5'er kişi yani 5 işveren, 5 de hükümet tarafındaki kişilerle birlikte belirleniyor. Her defasında şunu görüyoruz hükümet temsilcileri ve işverenlerin istediği şekilde sonuçlanıyor. Yani işçilerin isteğinin hiçbir önemi kalmıyor. Şimdi dünyaya bir bakıyoruz, mesela Almanya olsun. Almanya da işçi tarafı, akademisyen tarafı ve işveren tarafı var bu şekilde belirleniyor. Japonya'da aynı şekilde belirleniyor. Bunun haricinde işte İngiltere gibi daha birçok ülke sayabilirim. Bu görüşmeler ya toplu sözleşmelerle ya sektörlere göre belirlenen asgari ücretlerle yapılıyor. Bir de karşımızda Fransa örneği var, belki de en sorunsuz ören bu diyebiliriz. Asgari ücret otomatik olarak enflasyona bağlanmış durumda, yani bu bir kanun çerçevesinde gerçekleşiyor. Sadece buradaki hesaplamaları yapacak bir komisyon var, o komisyon da kanunun belirlendiği matematik hesaplar yapılıyor. Avrupa Birliği'nin belirlediği bir yüzde 2'lik dilim var onun üstünde enflasyon meydana geldiğinde asgari ücrete otomatik olarak zam yapılıyor. Buna benzer daha bir sürü örnekler var en nihayetinde bugün uygulanması pek mümkün olmayan ve işçinin hakkını da az evvel söylediğim gibi yirmi dokuz toplantının yirmi birinde oradaki oyun hiçbir karşılığı olmadığı bir yönteme dönüşmüş durumda. Bu sebeple istenen talepleri haklı buluyorum.

Ben yüzde 25-28 bandında söyledim, eğer yüzde 40 oranında bir zam yapılmazsa ocak ayında açıklanacak olan açlık sınırının altında kalacak şekilde bir asgari ücretle karşılaşacağız. Bu da gerçekten kötü bir rakam.

Artık şunun yapılması lazım, az evvel de söyledim hükümetin temsilcilerinin olmadığı bir şekilde işçi işveren ve bağımsız kişilerin olduğu bir şekilde hesaplanması lazım. Bunun tabi hukuksal altyapısını tabi ki devletin hazırlaması gerekiyor" ifadelerini kullandı.

"İYİ OLANIN YOLA DEVAM ETMESİNE DESTEK OLMAK GEREKİYOR"

Asgari ücretin iş dünyası tarafını da ele alan Işık, "Gelelim işçi dünyası tarafına, işveren tarafına bir bakalım. Bugüne kadar ne yazık ki şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Ucuz işçi, ucuz döviz, ucuz kredi. Yani bunlarla katma değeri çok aşağıda kalan yani rahmetli Özal'dan beri yurt dışına çok ciddi ihracat yapan bir ülke olarak orta teknolojide kalmış sıkışmış, yüksek teknolojide ise çok az bir payı olan bir şekilde devam eden, markalaşmayı başaramayan, verimliliği arttıramayan arttırmayı bırakın ölçmeyi yapamayan ve bunun üzerinden katma değer üretip pastayı büyütemeyen bu pastayı büyütemediği için de beraber çalıştıkları insanlara da  topluma da artı bir değer oluşturamayan bir iş dünyasıyla ne yazık ki karşı karşıyayız. Bu problemin önce çözülmesi lazım, ölçümlerin düzgün yapılması gerekiyor. İşini iyi yapan firmaların devlet tarafından vergi harcamaları altında vergi arttırmaları olsun ucuz krediler olsun çeşitli indirimler olsun bunlarla desteklendiği, işini kötü yapanlarınsa doğal seleksiyon içinde bir şekilde ayakta tutulmaya çalışmadan piyasadan çekilmesine izin verileceği bir şekilde, yani iyi olanın yola devam edeceği iyi olmak için de sürekli  halde verimliliği arttırmak için çalıştığı katma değer ürettiği biçimde olması gerekiyor.

"TÜRKİYE'NİN İTALYA'YI GEÇMESİ 25 YILLIK SÜREÇTE MÜMKÜN"

Kırk yıldır tekstille uğraşıyoruz rahmetli Özal'dan beri gerçekten bir tekstilin ana götürücü ülkelerinden biri olmuş durumda, Avrupa'ya çok ciddi  senelerce hizmet etmiş durumda bu tarafta üç tane markamız yok doğru düzgün. Markalaşma kısmını halledemedik. İtalya'nın tek başına 3 yüzden fazla markası var, ben şunu çok rahat bir şekilde iddia edebilirim eğer bu markalaşma sürecinin olduğu  buna göre kalitenin belirlendiği  buna göre beşeri sermayenin oluşturulduğu, buna göre teknolojilerin kullanıldığı  bir ortamda Türkiye'nin İtalya'yı geçmesi önümüzdeki 25 yıllık süreçte mümkün olabilir. Bununla ilgili çok fazla akademide simülasyon yapılmış ve mümkün gözüküyor. Fakat bunu yapamıyoruz, yani sanayimiz orta-yüksek tarafta kalmış durumda.

"DÜNYADA BU KADAR ASGARİ ÜCRETLİNİN ÇALIŞTIĞI BİR ÜLKE YOK"

Savunma sanayisinde ne yaptık, o tarafta ciddi bir yol almış haldeyiz. Bunun gibi yapılması lazım bir an önce. Ama bunları sağlamadığımızda pasta büyümediği için iş dünyasından zaten neyi alıp dağıtacaksınız? Zaten işler doğru gitmediği için şuan da bu sonuçtayız. Yoksa patronların korkunç paralar kazandığı, ya elbette borsadaki firmaların büyüklüğünü görebiliyoruz ama Türkiye'de 3,5 milyon kobi var. Bu 3,5 milyon kobinin birçoğu problemli bir şekilde yollarına devam ediyor.  Üretim tarafında geliştirme tarafında, bırakın kobileri AR-GE yatırımı yapılamıyor. Sadece Samsung'un AR-GE'ye harcadığı para, Türkiye'nin bütün anlı şanlı firmalarının hepsinin AR-GE'ye yatırdıkları paranın elli katı. Bununla karşı karşıyayız, diğer taraftan 1 dolara ürettiğimiz şeyi ihracatta kilo rakamımıza bakıyoruz yerlerde.  Yani bunların değiştiği verimin arttığı bir liraya ürettiğimiz on liraya markalaşmaya ve teknoloji adımlarıyla bunları sağladığımız günler geldiğinde o zaman işte ülkedeki o refah paylaşımında asgari ücretliler de diğer ücretliler de düzelebilir. 

Dünyada bu kadar çok asgari ücretlinin çalıştığı bir ülke yok zaten. Ana problem pastayı büyütmek, yoksa kim pastadan ne kadar pay alacak diye sürekli halde tartışmaya devam edeceğiz. Pasta büyüdüğünde bu sefer daha farklı bir sonuçla karşı karşıya kalacağız bütün emeğimizi ve bütün mesaimizi de bu  tarafa harcamamız lazım iş dünyasının da özellikle gerekli dönüşümlerini yapıp buraya harcaması lazım" şeklinde konuştu.

"PASTA BÜYÜMEDİKÇE KİMSEYE REFAJ DAĞITAMAZSINIZ"

Şirketlerin finans ve AR-GE planlamalarına da değinen Işık, "Yani ben hala daha ziyaretlere gittiğimde finansa kim bakıyor diyorum, işte bir kuzenim, dayımın kızı amcamın oğlu diyorlar. Bu böyle bir şey değil. AR-GE tarafında ne yapılıyor dediğimizde, bir şeyle karşılaşamıyoruz. Yok demiyorum ama çok az. Bunların değişmesi lazım. Bakın şimdi kapımızda yeşil dönüşüm var. Yani dünyada 4,5 trilyon dolarlık kredi havuzuna ulaşmış durumda. Ve Türkiye'nin en büyük ticari partneri şu anda Avrupa Birliği. Yani malımızın yüzde 41'i oraya gidiyor. Yani adamlar bize diyor ki 2026 1 Ocak'tan itibaren eğer karbon hususuna uygun bir şekilde üretim yapmazsanız ton başına 50-60 Euro size vergi getireceğiz diyorlar. Bu vergiyle Türkiye malını satamaz. Çin, Türkiye'nin pazarını anında ele geçirir. Ve biz bakıyoruz bu tarafta bir dönüşüm var mı, yok. Yani iş dünyasının şu talebi bizi bu noktaya getirdi, Türkiye artık  bu sınıfta değil Türkiye 40 yıl önce bu sınıftaydı. Orta sınıfa gelecek ve elindeki düşük teknoloji işleri başka ülkelere transfer edecek. Dünyada bu iş böyle yapıldı. Türkiye'nin beraber yola çıktığı ülkelerden bir tanesi Güney Kore. Bugün biz neredeyiz onlar nerede. Onlar bu süreci hızlıca başarmayı bir şekilde sağladılar bizim de bunu başarmamız lazım, pasta büyümedikçe kimseye refah dağıtamazsınız" dedi.

"AYNI GEMİNİN İÇİNDE OLAN İNSANLAR GİBİ DAVRANMIYORUZ" 

Asgari ücretin artması sebebiyle gıda fiyatlarında artış ihtimali olacak mı diye sorduğumuzda Işık, "Her sene bu oluyor, daha asgari ücret maaşları yatmadan gıda fiyatlarında artış görüyoruz. Problem burada yani akademik araştırmalar şunu gösteriyor, asgari ücretteki zammın bu kadar ülkedeki enflasyonu etkilememesi lazım. Çok fazla asgari ücretli olduğu için ve bütün maaşlar asgari ücret artışına göre hareket ettiği için biraz bizde etkisi daha yüksek. Ama asıl problem şu, asgari ücretin artması değil. İşçi senede bir kere maaşını arttırabiliyor. Geri kalanı zaten bir şekilde belirlenip artıyor. Ama o işçilerin çalıştığı yerlerin, alışveriş yaptıkları noktalardaki rakamların da asgari ücretle arttığı gibi bunun içinde de defalarca artıyor. Bunu kontrol edemiyoruz, edemediğimiz için maliyetten kaynaklanmayan açgözlülükten kaynaklanan veya hesaplayamamaktan, kontrolsüzlükten kaynaklanan sorunlar var. Ticaret Bakanlığı bu konuyla ilgili denetim yaptı ve bu şekilde fiyat artışı yapan yerlere de ceza kesti. Ama ne kadarına yapacaksınız, 2 milyon işletme var. Bu mümkün değil, burada biraz ahlak problemi ne yazık ki öne çıkıyor.  Biraz da böyle bir toplum olduk, belki evvelden de öyleydik bilmiyorum. Ama işin bu tarafı da var, yani aynı geminin içindeki insanlar gibi de davranmıyoruz. Bir taraftan bakıyoruz 30 aydır süren çok yüksek faizden faydalanmış olan yüzde 10'luk bir kesim var, onlar da harcamalarında tamamen duyarsız olmuş durumdalar. Yani enflasyonu hiç umursamıyorlar. Yani onlar da bu işte yangına körükle giden taraf oluyorlar. Yani suçlu olan asgari ücret değil" ifadelerini kullandı.

"BURADAN KAR ETMEYE ÇALIŞAN İNSANLAR VAR"

Asgari ücretin yükselmesi durumunda kayıtsız işçilerin sayısında artış görülebileceği ihtimali üzerine konuşan Işık, "Yani istihdamda bizim gördüğümüz tahmini rakamlar 8 milyon kişi bir şekilde sisteme kayıtlı olmadan çalışan insan var. Bu çok büyük bir rakam, kayıt dışı istihdam açısından. Zaten bir yandan bu rakamın da artacağı ihtimali karşımıza çıkıyor. Yatırımlar tarafına bakıldığında bu kadar yüksek faizlerle yatırımların yapılması mümkün değil. Türkiye'deki yatırımlar çok ciddi şekilde durmuş durumda. Bir taraftan artık ekonominin en büyük oyuncularından bir olmuş devlet de işin içinde büyük bir role sahip olmuş oldu.  Devletin yaptığı harcamalara bakıyoruz, altıncı yedinci ayda bütçesi biten bakanlıklar var. Ve buradan ciddi bir bütçe açığı meydana geliyor. Bununla beraber, şununla da karşı karşıyayız; bu sene bir ölçüm yapılmış kamu özel sektör işbirliğiyle gerçekleştirilen yatırımlarda özel sektörün karşılaştığı yatırımlardaki enflasyon oranı yüzde 25, 30, 35 bu bantlarda seyrederken kamununki ne yazık ki 55, 60, 65 bandında  seyrediyor enflasyon rakamlarında. 

Yani devlete mal satılıyor diye daha fazla paraya satan bunun üzerinden bir şekilde kar elde etmeye çalışan insanlar da var. Bunlar gerçekten çok şaşırtıcı rakamlar yine aynı tarafa dönüyoruz, ahlak problemi ile karşı karşıyayız. İster istemez yeni yatırımların olmadığı bir yerde, bu kadar büyük genç nüfusun olduğu ve bir şekilde dar anlamda işsizlikten geniş çağlı işsizliğe baktığımızda bu kadar yüksek rakamlarla karşılaştığımız bir ortamda elbette bunlar yatırımları, istihdam piyasasını olumsuz etkiliyor" dedi. 

"HALA CİDDİ BİR BÜYÜMEYE GİDİYORUZ"

Enflasyon konusuna da değinen Işık, enflasyonla mücadele ederken ekonomik anlamda küçülmeye gidilmesini belirtti. Işık, "Bir de şunu yapıyoruz bakın, normal şartlar altında dezenflasyonist  programların uygulandığı bir ülkede siz artık büyüme yapmazsınız, bunu başaramazsınız çünkü. Yani enflasyonla mücadele ederken küçülmeye gidilmesi lazım, Avrupa şu an bunu yaptı, ABD bunu yaptı gibi. Biz hala bunu yapamadık ve ciddi bir büyümeye gidiyoruz hala.  Sebebi de bu küçülmeye gittiğimiz anda istihdam piyasasının bir şekilde bozulacağını ve ciddi sosyal siyasal problemlere sebep vereceğini aynı zamanda daha büyük ekonomik problemler çıkartacağını düşündüğümüz için büyüme tarafını kesmemeye çalışıyoruz.  Bu kadar maliyetli yapımlarla bu taraf ne yazık ki devam etmiyor. Bunu yapabilmemiz için, Türkiye bunu zamanında 59. hükümet döneminde bir kere başardı hem enflasyonla mücadele ettik hem de aynı zamanda büyümesini rekor seviyelerde yaptı ama dünyada çok büyük bir para bolluğu vardı bir, ikincisi de Türkiye o tarihe kadar gelmiş geçmiş en büyük toplumsal reformlarını gerçekleştirdi. Bugün o toplumsal reformları da göremiyoruz ama en azından şunun eşiğindeyiz, artık FED'in de son açıklamalarından sonra hem parasal genişleme hem miktarsal genişleme tarafına gideceğiz. Önümüzde şimdi bu 19'unda Japonya'nın faiz kararı var orada faizlerin yükseltilmesi hususunda dünyada yine bir çalkantılı dönemin en azından bir süre daha devam edeceğini ama 2026'nın ortası itibariyle artık bir parasal bolluğun oluşacağını, bu esnada da Türkiye'nin bundan faydalanacağı bir ortama doğru gidiyoruz diyebiliriz. Önümüzdeki şu an en azından ilk çeyrekten sonrası için güzel haber bu" şeklinde aktardı.

"HAKLARINI EKSİK ÖDEYEREK BU DURUM ATLATILMAZ"

Konuya ilişkin röportajı şu şekilde bitiren Işık, "Bu konu bir vicdan meselesidir evde elektrik, su faturasını nasıl ödeyeceğini düşünen çocuğunu okula aç göndermemeyi düşünen insanlar için ve bu insanlar bakın 30 aydır sabrediyor.  2018'den beri problemler yaşanıyor 7 yıldır sabrediliyor. 7 yıl dediğiniz süre bir insanın iş hayatının yüzde 30'u. Bir daha bu dünyaya gelmeyeceğiz. Hepimiz onurlu bir şekilde, evine ekmek götürecek bir şekilde, çoluğunu çocuğunu mutlu edecek şekilde  hayatımızın son dönemlerini onurlu sevilerek kimseye muhtaç olmadan, çalışanlarımız ve memurlarımız için de aynı şey geçerli. Bunların bu şekilde sağlanması lazım. Bu artık vicdani bir meseledir, işin içinden en düşük gelir grubu için haklarını eksik ödeyerek bu durumu atlatamayız. Bu iş bir zihinsel devrim, verimlilik meselesi, katma değer meselesi, dönüşüm meselesi. Yoksa Türkiye artık ucuz işçi, ucuz kredi yolunu çoktan geçti. Türkiye bundan çok daha büyük bir ülke. Bizim artık adımızın bil yan yana gelemeyeceği ülkelerde yapılması gereken şeyler.  O yüzden Türkiye'nin hak ettiği şekilde çalışıp, verimliliğini arttırıp, refahını tüm vatandaşlarla paylaşması lazım" dedi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.