Hayatı, Mücadelesi ve Bilinmeyenleriyle: Turgut Özal
Hayatı, Mücadelesi ve Bilinmeyenleriyle: Turgut Özal
Söz Haber Merkezi 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın siyasi mücadelesi ve bilinmeyenlerini konu alan bir belgesel yayımladı.
Belgeseli Erhan Ertürk hazırladı ve seslendirdi. İşte Turgut Özal'ın hayatı:
Geleneksel diyebileceğimiz bir başlangıç yapacak olursak şunlar söylenebilir.
Turgut Özal, 13 Ekim 1927’de Malatya'da dünyaya geldi.
4 yaşındayken ailesiyle birlikte Bilecik'in Söğüt ilçesine taşındı.
İlk tahsilini burada tamamladı.
Ortaokulu Mardin'de bitirdi.
Sonrası, Konya Lisesi ve Kayseri Lisesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü, ABD Texas Tech Üniversitesi'nde ekonomi eğitimi.
Zaten daha sonra, özellikle darbenin hemen öncesinde ve sonrasında, ekonomide çok derin izler bırakacaktı.
Bu, geleneksel yaklaşım ile birlikte gelen girizgâhtı.
Ama devamı var. Daha doğrusu çok dikkat çekici ayrıntılar var.
Turgut Özal elektrik mühendisi olarak çalıştığı 1950 yılında Ayhan İnal ile evlendi.
Ancak iki yıl sonra boşandı ve bu kez Semra Özal ile tanışıp 31 Mayıs 1954’te evlendi.
Semra hanımı da zamanında çok konuştuk. Bilmem meşhur “Papatyaları” hatırlayan var mı ?
Bu birliktelikten Zeynep, Efe ve Ahmet Özal dünyaya geldi.
Hatta Ahmet Özal sıklıkla babasının ölümü ile ilgili “zehirlendi” iddialarıyla gündemdeydi.
Turgut Özal, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından askere alındı.
Terhis olduktan sonra da Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) çalışmaya başladı.
Bu kurum da o dönemde Türkiye’nin 5 ya da 10 yıllık projeksiyonlarında çok, ama çok etkiliydi.
1965’te yapılan genel seçimde Süleyman Demirel’in danışmanıydı.
1971-1973 arasında Dünya Bankası Sanayi Dairesi’nde danışmandı.
Bunun yanında başta Sabancı Holding olmak üzere çeşitli şirketlerde yönetici olarak çalıştı.
1977’deki genel seçimde Milli Selamet Partisi’nden İzmir milletvekili adayı oldu ama seçilemedi.
Bu arada ona çoktan “takunyalı” lakabı takılmıştı.
Ve bu arada Türkiye karışmaya çoktan başlamıştı.
Terör başını almış, askeri erkan, Kenan Evren’in ifadesiyle darbe için “gerekli şartların oluşmasını” beklemeye başlamıştı.
Yıl: 1979.
Demirel başbakan, Özal DPT müsteşarı.
İTÜ'den abi-kardeşler aynı zamanda.
Sadece terör değil, siyaset ve ekonomi de karışık.
Özal, ekonomi ile ilgili bir paket hazırladı.
Ancak daha sonra 24 Ocak Kararları olarak tarihe geçecek paketi, askeri erkana da anlatmak gerekiyordu. Sebep sıkıyönetim.
Özal, Demirel'in izniyle generallere bir brifing verdi. Ardından 24 Ocak 1980'de ekonomik paket açıklandı. Özal bir süre sonra yeniden, bu defa kararların yansımalarını sormak için generallerle bir araya geldi. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve komutanların memnuniyetiyle (!) karşılaştı.
Sonra, dönemin genelkurmay başkanı Kenan Evren’e göre zamanı gelmişti, 12 Eylül askeri darbesi ve siyasetçilerin Zincirbozan yolculuğu.
Memlekette fırtına. Tutuklamalar, olağanüstü yargılamalar, hatta işkence. Eh yakalananları konuşturmak gerekiyordu
Kenan Evren, Özal ile görüşmek istedi ve ona ekonomi paketinin uygulanması için başbakan yardımcılığı önerdi.
Milli Güvenlik Konseyi, başbakan olarak eski CHP Genel Sekreteri Turhan Feyzioğlu'nu görevlendirmeyi planladı.
Ama Özal Feyzioğlu'nun bulunduğu ortamda, onun başbakanlığındaki bir hükümette bulunmayacağını söyledi.
Konsey üyeleri, Özal'ı daha önce yakından tanıma fırsatı bulmuştu ve onun ekonomik gelişme üzerindeki kararlılığını biliyorlardı.
"BAŞBAKAN YARDIMCILIĞI TEKLİFİNİ KABUL EDEYİM Mİ ABİ?"
Eh. Dönemin dinamikleri belli. Feyzioğlu yerine Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu başbakan olarak atandı.
Turgut Özal, başbakan yardımcılığı görevi teklif edildiğinde Evren'in müsaadesiyle, Demirel’e telefon edip sordu.
"Abi bana başbakan yarımcılığı teklif ediliyor. Kabul edeyim mi?"
Demirel, devlet görevini kabul et diye yanıt verdi.
Özal cunta gölgesindeki hükümetin 1982 yılına kadar 22 ay başbakan yardımcılığını yürüttü.
Ardından da ayrıldı.
1982 anayasasından sonra, çok partili demokratik sisteme yeniden geçilmesi planlandı.
Adı çok partili demokratik sistemdi. Ama sadecec MGK'nin onayladığı partiler kurulabilecek ve seçime katılabilecekti.
Özal gittiği her yerde, ondan parti kurmasını isteyenlerle karşılaşıyordu. Fakat siyasetçilere parti kurma izni verilmiyordu.
Bunu öğrenen Özal, Demirel'e mesaj gönderip parti kurmak için kendisinden izin istedi.
Demirel ise yeni partinin hazırlıklarını yaptığını; arzu ederse Özal'ın kurucu üyeler arasında olabileceğini söyledi.
Özal, eski tüfeklere izin verilmeyeceğini gayet iyi biliyordu.
Zaten uzun süredir ne yapmak istediğini biliyordu.
Kenan Evren’in karşısına çıkıp parti kurmak istediğini anlattı. Şu cümlesi siyasi tarihimize geçti : "Uygun görmediğiniz bir durumda, partiyi kapatıp siyaseti bırakırım."
İzin verildi.
Özal'ın ANAP'ının yanında, emekli paşa Turgut Sunalp, Milliyetçi Demokrasi Partisi'ni, uzun yıllar Cemal Gürsel, İnönü ve Bülent Ulusu'ya başbakanlık müşavirliği yapan Necdet Calp ise Halkçı Parti'yi kurmuştu.
CUNTADAN GELEN ŞOK
6 Kasım 1983,, seçim tarihi olarak belirlendi. O sırada Özal yurt gezilerine devam ediyor, ANAP beklenmeyen şekilde yükseliyordu.
Milli Güvenlik Konseyi rahatsız olmaya başladı. Öyle ya seçimi Turgut Sunalp kazanmalıydı. Nitekim ya da Evren’in ifadesiyle (netekim),, eski silah arkadaşına bu amaçla partiyi kurduran onlardı.
4 Kasım'da beklenmeyen bir şey oldu. Kenan Evren TRT ana haber bülteninde, Özal'ı şoke edecek bir açıklama yaptı.
İsim vermedi ama Özal'ı sert bir dille eleştirdi. Seçime iki günden az bir zaman kalmıştı. Amaç,, aba altından sopa gösterip, oyların MDP'ne kaymasını sağlamaktı.
Şok dalgası ANAP'a uzandığında herkes seçim günü olacakları merak ediyordu. Özal,, uykusuz iki gecenin ardından eşi ile seçim sandığının başında görüntülendi.
7 Kasım'da artık kesin sonuçlar açıklanmıştı.
Sonuç,, doğrusu şaşırtıcıydı. ANAP Yüzde 44,5, Necdet Calp liderliğindeki Halkçı Parti yüzde 30.5, MDP ise yüzde 24.1….. Halk, Evren'in bütün hamlelerini boşa çıkarmıştı.
Bu sonuçlara bakıldığında hükümeti kurma görevi, yine Kenan Evren tarafından Özal'a verilmeliydi. Ama iki gün önceki konuşma henüz unutulmamıştı.
Bu arada darbe günleri olduğunu unutmayalım. Milli Güvenlik Konseyi isterse seçimi olduğu gibi iptal edebilirdi.
Özal da haklı olarak, seçim gecesi sonuç açıklanırken, genel merkezde herhangi bir kutlama yapılmamasını; davul-zurnayla halay çekilmemesini istedi. Doğrusu bu ya,,, askerin daha fazla tepkisini çekmemek gerekiyordu.
Sonuçları ağır olabilirdi.
MEŞHUR ÖPÜCÜK VAKASI
Gözler devlet başkanı Kenan Evren'deyken Özal, siyasi tarihimize damga vuracak olan, aynı zamanda beklenmeyen, teammüllerde olmayan bir şey yaptı.
7 Kasım'da Kenan Evren'den randevu istedi. Kamuoyu nefesini tutmuş, dikkat kesilmişti. Köşkten bir gün sonrası; 8 Kasım için cevap geldi.
8 Kasım köşke çıkan Özal, basın mensuplarının nefesini tuttuğu, onlarca flaşın patladığı ve kameraların tek noktaya odaklandığı anda, Kenan Evren ile tokalaşırken, kolundan tutup kendine çekip iki yanağından öpüverdi.
Evren emekli olduktan sonra olayı şöyle anlattı : "Benim kimseyle öpüşme adetim yoktur. Bir cumhurbaşkanı önüne gelenle öpüşmez. Ama kolumdan tutup çekince ben de kendimi geri çekmedim."
Doğrusu öpücük, çok akıllıca düşünülmüş bir manevraydı.
Özal öpücükle, Evren'e herhangi bir sorun olmadığını, devletin işleyişinin demokratik yollarla devam etmesi gerektiği mesajını, tüm dünyanın gözleri önünde vermişti.
Sempati kazandı, pek çok çevrede bu hareket “kıvrak zeka” olarak yorumlandı; Kenan Evren'in ön yargısı kırıldı diye değerlendirildi ve en önemlisi hükümeti kurma görevini almış oldu.
Turgut Özal birinci kabinesini kurduktan sonra ilk Bakanlar Kurulu toplantısında yaptığı açılış konuşmasında bakanlarına şu öğütlerde bulunuyor:
"Halkın din duygularını okşayacaksınız. Her konuşmanızda Atatürk'ten bahsedeceksiniz. Askerlerin baskısı hala üzerimizde devam ediyor. Özel sektörü kollayacaksınız. Yarın buralarda işiniz bittiği zaman, özel sektörde bir yeriniz olmalı."
12 Eylül sonrası ilk sivil başbakan
Sonuçta hükümeti kuran Özal, 12 Eylül sonrası ilk sivil başbakan olarak göreve başladı.
İlk iktidar döneminde radikal reformlara, özellikle ekonomide değişime imza atan Özal, öncelikle para konusuna odaklandı.
Kendi tabiriyle “müreffeh” bir Türkiye istiyordu.
Zaten Türkiye, 70’lerdeki durumundan çok farklıydı.
Ülke ekonomisini dünyaya açıldı.
1986’da yasaklı siyasetçilerin konuşma yasağının kalkmasıyla, siyasi yasakların tamamen kaldırılmasına yönelik bir kampanya başlatıldı.
Özal’a,, yasakların kaldırılması yönünde yoğun baskı yapılıyordu.
"Milletin vermediğini ben niye vereyim?"
Aslında Özal’ı korkutan şey Demirel, Ecevit, Erbakan ya da Türkeş’in siyasete dönmesiyle partisinin bölünmesiydi.
Zira ANAP, bu dört eğilimi toplamak ve merkezi olmak iddiasıyla kurulmuş ve destek bulmuştu.
ANAP’lı bazı yöneticiler yasakların Meclis’te kaldırılması gerektiğini Başbakan’a önermiş ancak o, teklifi reddetmişti.
Özal’ın yasaklara bakışı ‘Milletin vermediğini ben niye vereyim?’ şeklindeydi. Ama sonunda ve yoğun baskı sonucunda yasakları referanduma götürüp, halka sormayı uygun gördü.
Bu hareketi ona pahalıya mal olacaktı.
Turgut Özal, yasakların kaldırılması ile ilgili referandumda açıkça hayırı savunacak, Demirel ve diğer siyasetçiler ülkeyi tekrar 80 öncesine götürmeyi istemekle suçlayacaktı.
Öyle de yaptı.
Demirel, Özal’ın bu tutumunu husumet ilanı kabul edip eski kardeşini yeni hasmı olarak duyurdu.
Kıran kırana seçimin sonucunda yasaklar kıl payı, 75 bin oyla kalkarken 1980 öncesinin siyasi liderleri yeniden sahneye çıkıyordu.
ANAP’ın Eriyişi
Turgut Özal, referandumun yapıldığı 6 Eylül sabahı bir açıklama yaptı.
Sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun üç ay sonra seçime gidileceğini söyledi.
Erken seçim kararı, yasakların kalkması yönünde çıkacak sonuca karşı alınmış bir önlemdi.
Muhalefetin ‘baskın seçim’ suçlamaları arasında Türkiye 29 Kasım 1987’de tekrar sandığa gitti.
ANAP tekrar tek başına iktidarı yakaladı ama oy oranı %36’ya indi. Erbakan, Ecevit, Türkeş barajın altında kalırken Demirel kısa sürede aldığı %19 oranında oyla meclise girmeyi başardı.
Özal için eski dostu Demirel’le kıyasıya mücadeleyle geçecek yeni bir dönem başlıyordu.
Çankaya yokuşunu tırmanmak
Aslında Özal, yasakların kalkması gündeme geldiğinde Demirel’e bir kişiyi gönderip ‘Demirel benim abimdir, yasakları kaldıralım ancak o yeni parti kurmasın, bize katılsın ve biz onu 1989’da cumhurbaşkanı yapalım’ teklifini iletmişti.
Demirel ise 1983’te kendi teklifini reddeden Özal’a sert bir cevap gönderdi;
‘Benim Özal’ın lütfuna ihtiyacım yok. Beni bir yere getirecekse milletim getirir.’ dedi.
Özal, Demirel’in tutumu karşısında öfkeliydi ve referandum kararında bu kızgınlığın ciddi payı vardı.
Referandum kararı yasaklı isimleri tekrar meydanlara taşıyacak ve kendilerini savunma imkanı verecekti.
Bu, siyasete girmeleri anlamına geliyordu. Ancak yasaklar mecliste kaldırılsa, Özal bu isimlere bir lütuf yapmış olarak görülecek, hala o isimleri destekleyen insanların gözünde ise kahramanlaşacaktı.
Pek çok siyaset bilimci bu kararı “tarihi hata” diyerek tarif ediyor.
Bedel, 1989’daki yerel seçimde ödendi.
Artık ANAP’ın oyu %23’tü.
İktidar Özal’dan adım adım uzaklaşırken artık tek çıkış yolu kaldı.
Çankaya Köşkü.
O sırada Kenan Evren’in görev süresinin dolmasıyla, Özal’a yöneltilen “son seçim hezimetinin ardından istifa etmeli” suçlamaları arasında yeni cumhurbaşkanı kim olacak diye soruluyordu.
Özal, bu çağrı ya da suçlamaları dinlemedi.
Cumhurbaşkanlığına aday oldu.
31 Ekim 1989’da cumhurbaşkanı’ydı.
Bu, aynı zamanda 27 Mayıs’ın ardından geçen 29 senenin sonunda Türkiye’nin ilk sivil cumhurbaşkanı olması demekti.
Yıllardır alışılan Cumhurbaşkanının askerlerden seçilme tabusu yıkılıyor, bir sivil Çankaya’ya çıkıyordu.
"Öyleyse başkanlık sistemine geçelim"
Özal’ın cumhurbaşkanlığı alışılmış Cumhurbaşkanlığı deneyimlerinden çok farklı oldu.
Namaz kılan, şortla asker selamlayan, espri yapan, protokol kurallarını sık sık ihlal eden bir Cumhurbaşkanıydı.
Çankaya’da oturmak yerine sürekli yurt içine ve dışına geziler düzenleyip ülke politikalarıyla yakından ilgileniyordu.
Kendisine yönetiminde çiftbaşlılığa sebep oluyor suçlamalarında bulunanlara karşı ‘öyleyse başkanlık sistemine geçelim’ önerisinde bulunuyordu.
Sonrası, 1993 yılında gelen ani ölüm, ANAP’ın hızla eriyip siyaset sahnesinden düşmesi.
Hasılı, bu ülkeden bir Turgut Özal geçti.
Siyasi görüşü, icraatları tartışılabilir. Ancak ne olursa olsun ülkemizde derin; hatta çok derin izler bıraktığı kesin.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.