Murat Bahadır Akkoyunlu: Dünyada islamofobi diye bir şey kalmadı

Özel Haberler 01.11.2025 - 11:54, Güncelleme: 03.11.2025 - 09:46
 

Murat Bahadır Akkoyunlu: Dünyada islamofobi diye bir şey kalmadı

Siyaset bilimci ve yazar Murat Bahadır Akkoyunlu, Türkiye'nin dış politikasını Kıbrıs ve Filistin meseleleri üzerinden Söz Haber'e değerlendirdi. "Batı diyer bir şey kalmadı." diyen Akkoyunlu, Türkiye'nin kendi eksenini oluşturduğunu ifade ederek, "Nerede bir savaş varsa gidip oradaki ateşi söndürüyor." dedi.
ÖZEL HABER/ KEVSER KARADUMAN Siyaset bilimci ve yazar Murat Bahadır Akkoyunlu, Türkiye’nin Kıbrıs’tan Gazze’ye uzanan dış politikasını Söz Haber Muhabiri Kevser Karaduman'a değerlendirdi. Akkoyunlu, “Batı diye bir şey kalmadı, Türkiye kendi eksenini oluşturuyor.” diyerek küresel dengelerin değiştiğini vurguladı. Türkiye’nin savaşları önleyen ve barışı kuran bir rol üstlendiğini belirten Akkoyunlu, "Türkiye Gazze'de bir Filistin devleti kuruyor. Yani Trump'ı bir çizgiye getirdi ve çok doğru bir barış anlaşmasına ulaşıldı. Hamas'ın ısrarlarıyla Türkiye, Filistin'in ısrarlarıyla garantör oldu. Şimdi barış bütününe dahil bir Türk askeri olarak Gazze'de sınır güvenliği ve iç güvenliği temin etmek görevi ifa edecek. Bu Siyonist iktidar için ölüm." ifadelerini kullandı. "KÜLLERİNDEN DOĞAN BİR DEVLET" Akkoyunlu, Atatürk dönemini 'küllerinden doğan bir milletin, bağımsızlık karakteriyle yeniden ayağa kalktığı dönem' olarak tanımladı. Akkyounlu, "Mustafa Kemal Atatürk dönemi, 'bağımsızlık benim karakterimdir' diyen bir yöneticinin dönemidir. İkincisi, 'vatan müdafasının dışındaki bir sebeple yapılan savaş cinayettir' diyen ve savaşta Türkiye'de hayatlarını kaybetmiş yabancı ülke insanlarının annelerine ve babalarına da 'evlatlarınız artık bize emanet, müsterih olabilirsiniz' diyen bir savaşçının yönetici olduğu dönemdir. Hepsinden önemlisi, hayatı boyunca Trablusgarp'tan, Balkanlardan, Doğu Anadolu'dan, Filistin cephesinden, Sakarya'dan, Dumlupınar'dan hayatını savaşlarda geçirmiş, gazi olmuş, yara almış bir insanın 'artık bundan böyle yurtta sulh, cihanda sulh' ileksini hayata geçirmek için çalışan bir yöneticinin dönemidir. 13 milyon nüfusu olan bitmiş bir millet. A'dan Z'ye bitmiş, nüfus bitmiş. Hiçbir şey yok. O ortamda küllerinden doğan bir devlet." dedi. "İNÖNÜ DÖNEMİ AMERİKA'NIN TÜRKİYE'YE ÇÖKTÜĞÜ DÖNEMDİR" Akkoyunlu, Türkiye’nin tam bağımsızlık mücadelesinin ağır bedellerle kazanıldığını belirterek, Mustafa Kemal'in İngiltere’ye karşı Amerika’yı denge unsuru olarak kullandığını fakat savaş sonrası Amerika'nın Türkiye’ye çöktüğünü belirtti. Konuya ilişkin Akkoyunlu şu ifadelere yer verdi: "Tam bağımsız olmanın çok büyük maliyeti var. Tamam İngiltere defolup gitti, mecalsiz kaldığı için, çaresiz kaldığı için gitmek zorunda kaldı ama Amerika Türkiye'de. Mustafa Kemal, harp yıllarında Amerika'yı İngiltere'ye karşı da kullandı. Bandırma vapuruyla Samsun'a giderken Mustafa Kemal, Samsun'da Amerikan gemileri vardı. Sivas Kongresi'nde Amerikalılarla görüşmeleri vardır. Amerika'nın aynı zamanda istek ve baskıları var. Onların dediğini yapmadan bağımsızlığa yürümek için gerekli güce ulaşma çabası. Bu incelenmemiş bir konudur. Bunu 'Esaret girdabı ve çıkış' diye yazıyorum inşallah. Türkiye'nin bu bağımsızlığa giden yoldaki çabaları, uçak ve mühimmat fabrikaları sahiplerinin katledilerek öldürülmeleri, CHP dışındaki partilerin kapatılması, İmam Hatiplerin kapatılması. Yani İnönü dönemi, lebaleb Amerika'nın 2. Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye'ye çöktüğü dönemdir. Türkiye'yi savaşa girmekten korumak için İsmet İnönü'nün atmadığı takla kalmadı ve bunu başardı. Ama bir ara Hitlerci bile olduk. Führerci olduk, Faşist olduk. Başbuğ anlamında Almanlar Hitler'e Führer derken, biz de İnönü'ye Türkiye'de Milli Şef dedik. Hatta Yunus Nadi, Hitler'i tevhit ettiği için Cumhuriyet Gazetesi'nde, içeri bile atılmıştı. Amerika savaşta galip gelince, Amerika ne diyorsa Türkiye onu yapmak zorunda kaldı. İsmet İnönü'nün Sovyetlerle temas kurma talepleri, Stalin'le temas kurma girişimleri oldu. Hatta bir ara İsmet İnönü, Amerikan baskısına şöyle isyan etti; 'Başka bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır' Yani onun kastettiği, bugün Asya'da Çin'in, Rusya'nın falan oluşturduğu Şangay toplantıları. Türkiye'yi şeref konuğu olarak davet ettiler. Böyle bir şeyden bahsediyor ama tabi buna müsaade edilmedi." KIBRIS MESELESİ Akkoyunlu, Türkiye’nin yakın tarihindeki kırılma noktalarından biri olan Kıbrıs meselesini hatırlatarak, "Sonra Menderes'in çabaları akim bırakıldı, idam edildi. Örneğin bahsetmiştim, Kıbrıs meselesi. Kıbrıs üzerinden olayı bir daha izah edelim. Türklerin eline Kıbrıs'ın geçişi, 1570 yılı. Lala Mustafa Paşa komutasındaki bir orduyla Kıbrıs'ı Venediklilerden aldık. Yani Yunanlılar, İngilizler falan yok ortada. O zaman Adana'da küçük bir Ortodoks topluluk vardı. 300 yıl boyunca Kıbrıs da yerleştik Türkler olarak. Fakat 1831-1833 yılları arasında Osmanlı'nın Mısır Hidivi, Kavalalı Mehmet Ali Osmanlı'ya isyan etti. O arada Osmanlı İkinci Mahmut Dönemi, yeniçeri lağvedilmiş ordu yeniden kuruluyor, zayıf bir dönem. Osmanlı'yı mağlup etti. Osmanlı Kavalalı'ya karşı Fransa ve İngiltere'den destek istedi. Fransa Kavalalı'yı tuttu, İngiltere destek vermedi. Osmanlı gitti Rusya'dan destek aldı. Kavalalı belasını defettikten sonra bu defa da Rusların talepleri durmuyor. Destek verdi ya, Osmanlı da zayıf ya, işte Plevne'ye falan saldırdı. Osmanlı-Rus savaşı başladı. Bu defa Ruslara karşı Osmanlı koştu İngiltere'den yardım istedi. İngiltere yardım etti, o bela def edildi ama bu defa da İngiltere Kıbrıs'ı istedi. Osmanlı da 'olur ama Kıbrıs'ın hükümranlığı bende kalmak üzere, senin Kıbrıs'ı kullanmana müsaade ediyorum' dedi ve Kıbrıs, o tarihten itibaren elimizden çıktı. Birinci Dünya Savaşı'nda mağlup olduk. İngiltere, Fransa falan ortadan çekildiler, Yunanistan'ı kullanmaya başladılar ve oraya Rum göçü yoğunlaştırdılar. Fakat oraya giden Rumlar Ortodoks Kilisesi'nin yönetimindeydiler. Oranın da Başpsikoposu Bakaryos'du. Kilise yönetiyordu siyaseti." dedi. "KİLİSE SİYASETİN APARATIYDI" Akkoyunlu, Avrupa’nın hiçbir zaman gerçekten laik olamadığını savunarak, "Kilise siyasetin aparatıydı, Mustafa Kemal’in kilise nefreti de buradan gelir" dedi. Akkoyunlu konuya ilişkin şu sözleri sarf etti: "Avrupa hiçbir zaman laik olmadı olmadı, o yalanlara inanmayın. Kilise hiç laik olmadı, siyasetin hep tam göbeğindeydi. Daha önceleri krallar ve hanedanlarla koalisyon olarak yönetirlerdi. Avrupa laik falan değildi, olamadı da. Kilise siyasetin ciddi bir aparatıydı. Mustafa Kemal'in kilise nefreti de oradan gelir. Türkiye'ye karşı operasyonların, merkez üssü olarak kullanıldıkları için kiliselere düşmandır Mustafa Kemal. Bakaryos orada 'EOKB' diye bir örgüt kurdu. Megali İdea, büyük Yunanistan'ı hedefleyen illegal bir örgüt. Ama elbette ki Rum kesiminin yönetimi altında da şöyle diyorlar, 'bize ne onlardan onlar bir terör örgütü' ve Türkleri öldürüyorlardı. Adada Türk kalmasını istemiyorlar ve katlediyorlardı. Bugün Kıbrıs'ta seçimde, bazı afiş kaldıranlar var. 'Türk ordusu Kıbrıs'ta işgalcisin, defol. Türkiye büyük elçiliği, al defol git.' diyenler var ya, bunların o zamanki dedeleri EOKB örgütüne öldürülmesi gereken Türklerin ihbarlarını yapıyor, adreslerini gösteriyorlardı. Dün öyle yapıyorlardı, bugün de diyorlar ki Türkiye adadan defol. Yani Rumları istiyorlar, Türkleri değil. İngilizler istiyorlar, Türkiye'yi değil." "KIBRIS TÜRK'ÜN VAR OLMA MESELESİDİR" Kıbrıs meselesini 'Türk’ün var olma meselesi' olarak tanımlayan Akkoyunlu, Türkiye’nin henüz kendi medeniyet köklerine tam olarak dönmediğini vurguladı. Akkoyunlu, "Türkiye henüz medeniyetine oturmadı. Osmanlı bir kere medeniyetten kopmuştu, Selçuklu medeniyetten kopmuştu. Asya'daki devletlerimiz Perslere özendiler ve Horasan medeniyetinden koptular. Osmanlı Roma'ya özendi ve Horasan medeniyetinden koptu. Horasan medeniyeti dediğimiz medeniyetin daha Türkiye'de yaprağı kaldırılmadı. İstanbul'da yaşıyorsanız, Gülhane Parkı'na gidin, Fuat Sezgin Müzesi'ni gezin lütfen. Fuat Sezgin 1960'da Türkiye'den kovulmuş, Almanya'da akademik çalışmalarını yapmış, büyük bir bilim adamıdır. 5 ciltlik ve 12 ciltlik iki külliyatı var. İslam Bilim Tarihi, her Türk'ün evinde olması gereken bir şey. Horasan medeniyeti ve aklı neymiş bilmiyoruz. Daha henüz onu da sahiplenmiş değiliz. Kıbrıs'ta mesele Türk'ün var olma olmama meselesidir. Şimdilik bu seviyede. Henüz Kıbrıs'a bir medeniyet aşısı yapacak kıvamda değiliz. Aliya İzzet Begoviç şöyle demişti; 'savaş ölünce değil, düşmanla benzeşince kaybedilir' Türkler henüz Türklerin düşmanlarıyla benzeşmekten kurtulamadılar. Biz dahiliz buna. Türkler istiklal mücadelesi verirken, Türklere düşman olanlarla benzeşmek gibi bir paradoks yaşıyor. Onun için Kıbrıs'ı bir medeniyet mücadelesi alanı olarak görmekten uzağız. Türk'ün var olup olmama meselesidir Kıbrıs. Zaman içerisinde katliamlar devam ederken, Menderes Dönemi'nde Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun zorlamalarıyla, Kıbrıs'ta bir federasyon oluştu. Bu federasyonda Rumlar ve Türkler aynı hükümet, aynı parlamentoda ama nüfuslarıyla orantılı. Yani Rumlar, Türklerin üç misli. Bir nefesti bu ve Türkiye o yapının muhafazasında garantör olma hakkını başardı. Fatin Rüştü Zorlu bunu başardı. Türkiye'nin müdahale hakkı, o güne kadar yoktu. Hiçbir şey yapamadık İnönü Dönemi'nde. Mustafa Kemal Dönemi'nde de Kıbrıs'la alakalı bir teşebbüsümüz yoktu, olamazdı. Türkiye'yi muhafaza etmenin derdindeydik. Bu Menderes Dönemi'ndeki bir atılımdır. Zaten Fatin Rüştü Zorlu da bu sebepten ötürü cezalandırılarak öldürüldü." dedi. "KIBRIS'A ÇIKARMA YAPTIK VE DESTANSI BİR SAVAŞ VERİLDİ" Akkoyunlu, Kıbrıs Türkleri'nin varoluş mücadelesinde Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kritik bir rol oynadığını belirterek şu ifadeleri kullandı: Ayrıca Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdular Kıbrıs'ta. Rumların Türkleri katletmek için kurdukları gerilla örgütü EOKB'ye mümasil, Türkler de Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdular. Türk subayları buradan Kıbrıs'a öğretmen, sağlıkçı, işçi olarak gittiler ve oradaki halkı örgütlediler ve çok önemli bir mücadele verildi. Onlara mücahitler denirdi. Ben onlardan birisini tanıdım, Albay Oğuz Kalelioğlu Bey. Hayatta mı bilmiyorum. Mağusa müdafisidir. Mağusa Kalesi'ni bir aydan fazla, 250 mücahitler Rumlara karşı korudu, çakar almaz silahlarla. Fakat gün geldi, Yunanistan'da askeri darbe oldu, Albaylar Cuntası kuruldu. Bunlar Sovyetler'e yakınlaşınca Amerika Yunanistan'a bir ders vermeye kalktı. Bu Albaylar Cuntası aynı zamanda Kıbrıs Rum kesiminde de darbe yaptı. Ve tabi ondan önce Türkiye Kıbrıs'taki kıyıma müdahil olmak için müdahale etmeye kalktı. Hatta uçaklarımız kalktı, Cengiz Topel ismindeki kahramanımızın uçağı düşürüldü ve şehit oldu ama çıkarma yapamadık. Amerika engelledi, istemedi müdahaleyi ve biz de yapamadık onlara rağmen. Kıbrıs'ta darbe yapılınca, bu statü bozulduğu için garantör Türkiye'nin, artık Uluslararası hukuka göre de Kıbrıs'a müdahale etme hakkı doğdu ve bu defa Amerika bir gözünü, bir kulağını kapattı. Çünkü Yunanistan'a bir ceza vermek istiyordu. Set çekmedi bu defa önümüze. Bülent Ecevit, bu arada CHP-MSP koalisyonu. Rahmetli oldu ikisi de, Erbakan ve Ecevit koalisyonu hükümet. Ecevit, 'İngiltere'de garantör gidip onun da rızasını alalım' diye İngiltere'ye gittiğinde, başbakan vekili olarak Erbakan, Bakanlar Kurulu'ndan Kıbrıs'a çıkarma yapma kararını, iki CHP'li bakanın da desteğiyle çıkardı. CHP'li bakanların sayısı MSP'lilerden fazlaydı, karar çıkamıyordu ama iki CHP'li bakan, Erbakan'dan yana oy kullandılar. Birisi merhum Deniz Baykal Bey'dir, diğeri merhum İsmail Hakkı Birler Bey'dir. Semih Sancar bir ricada bulundu, kahraman bir genel kurmay başkanıydı. 'Sayın Erbakan bu ordu bir defa çıkarmak için yerinden kalktı ama oturtuldu. Bir daha oturtulursa bu olay burada biter, geri döndürülmeyeceğimize dair söz istiyorum' dedi, sözü aldı. Çok acayip, destansı bir savaş verildi. "KIBRIS, TÜRKİYE'DEN GİDENLERİ YURTTAŞ YAPMAKTA YAVAŞ DAVRANDI" Akkoyunlu, 2004’teki Annan Planı sürecini de hatırlattı. O dönemde AK Parti hükümetinin plana sıcak baktığını, ancak Muhsin Yazıcıoğlu, Deniz Baykal ve Rauf Denktaş gibi isimlerin buna şiddetle karşı çıktığını belirtti. "Çıkarmayı yaptık ama bu defa da başka bir konfederasyon tartışması başladı. Yine Rumlarla birlikte bir devlet ama her şey eşit artık. Parlamento eşit, hükümet eşit, kamu organları eşit. Elbette Rumlar kabul etmediler. Türkiye bunun olması için bastırdı, bastırdı, bastırdı ama Rumlar kabul etmiyor. En son 2004 yılında bir Kofi Annan planı sunuldu. Rumların Kuzey Kıbrıs'ta bırakıp gittikleri topraklar, onlara iade edilecek ve eşit konfederasyon böyle gerçekleşecek. O zamanki AK Parti hükümeti bu plandan yanaydı. Fakat Muhsin Yazıcıoğlu Bey ve Deniz Baykal Bey, benim gibiler buna çok karşıydı. Ölüm olarak görüyorduk çünkü Rauf Denktaş döneminde Kıbrıs'ta Türk yoğunluğunu artırmak için Türkiye'den önemli miktarda Türk taşındı oraya. Fakat taşınan bu insanlar elbette ki yoksul ve çaresiz insanlardı. Hali vakti yerinde olanlar çıkıp toprağını terk edip de bir yere sığınmaz. Zaman içerisinde Kıbrıs'taki yerleşik Türklerle bu ülkeden gelen Türkler arasında çatışmalar çıktı, uyuşmazlıklar çıktı. Kıbrıs yönetimi de Türkiye'den oraya gitmiş olan bu insanları yurttaş yapmakta çok yavaş davrandı." "TAPULARI VERİLMEDİ, ÇOCUKLARI MEMURİYETE ALINMADI" Türkiye'den Kıbrıs'a giden Türklerin yaşadığı zorluklara da dikkat çeken Akkoyunlu, "Ayrıca işledikleri toprakların tapusunu da onlara vermedi. Çocuklarını da memuriyete almadı. Rumlar da habire, İnsan Hakları Mahkemesi'ne topraklarının Türkler tarafından gasp edildiğine dair davalar açıp kazanıyorlar. Kofi Annan planı oylaması yapılırken, Muhsin Bey beni görevlendirmişti. O zaman Büyük Birlik Partisi Genel Yönetim Kurulu üyesiydim 2004'e kadar. O görevi yaptım. Ben beş arkadaşımla birlikte Kıbrıs'ın kılıç gibi olan yerinde çalıştım. Orada Türkiye Türkleri konuşlanmıştı genellikle ama o seçimi kaybettik biz. Kofi Annan planını destekleyenler kazandı Kuzey Kıbrıs'ta. Rumlar hayır dedi de kurtuldu. Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Türkleri evet dediler buna. İşin tuhaf tarafı, Türkiye'den oraya gitmiş olan Türkler de evet dediler çoğunlukla. 'Topraklarınız elinizden gidecek' dedim 'O toprakları zaten bize vermediler. Ne olduğumuz belli değil. Vatandaş değiliz. Çocuklarımız memur olamıyor. İşlediğimiz topraklar bizim değil. Lanet olsun, inadına vereceğiz.' durumundaydılar. Sosyolojik, toplumsal, siyasal durum da buydu bunu bilmek gerekiyor." dedi. BAHÇELİ'NİN 'SEÇİME İŞTİRAK' AÇIKLAMASINA ELEŞTİRİ Akkoyunlu, Kıbrıs’ta yapılan vakıf tespitlerinin Rumların bazı toprakları fiilen işgal ettiğini ortaya koyduğunu, adadaki sosyal gerilim ve nüfus politikalarının ise toplumsal uyumsuzluk yarattığını söyledi. "Benim de tanıdığım iki değerli insan, Kıbrıs'a gittiler ve Kıbrıs'taki Türk vakıflarının tespiti çalışmasını yaptılar. İki yıl, fakat ilginç Kıbrıs'taki Türk vakıflarının tespiti yapılma çalışmalarına oradaki Kıbrıs Türk yönetimi karşı çıktı. Engellediler, engellemeye çalıştılar. Çok tuhaf değil mi? Sonuçta yapılan çalışmanın sonucunda görüldü ki Kıbrıs'ın Rum tarafında dahi Maraş bölgesi dahi vakfiyeymiş. Bu şu anlama geliyor, uluslararası hukukta vakıf olan bir yer vakfın amaçları dışında kullanılamıyor. Meğer Rumlar, zaten oraları işgal etmişler. Dolayısıyla ondan sonra Rumlar, Türkiye aleyhine dava açamaz oldular. Bizzat kendilerinin işgalci olduğu ortaya çıktı çünkü. Bu bizim vakıflar Filistin'de de böyledir, Avusturya'da da, Bulgaristan'da da böyledir. Daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsızlık ilan etti. Artık konfederasyondan vazgeçti ama Kıbrıs'ta konfederasyon isteyenler var. Türkiye defol git, Kıbrıs'ta işgalcisin diyenler çok azınlıktır ama Kıbrıs'ta devasa bir muhalefet oluştu. Rauf Denktaş'tan günümüze oradaki iktidar partisi şu noktaya geldi. Kıbrıs, Türkiye'nin elinde kalacaksa, bizim sayemizde. Biz varsak Kıbrıs var olur. Biz olmazsak Kıbrıs olamaz. Yani Türkiye bizim burada varlığımıza muhtaç. Bu havada yeme, içme, rüşvet, adam kayırma, rant her şey var. Ama Kıbrıs'ın halkı da bunları görüyor ve bundan nefret ediyor. Zaten Türkiye'den oraya giden Türkler de biraz evvel söylediğim sebeplerle muhaliftiler ve Rauf Denktaş kaybetti, Talat kazandı. Tabii bir şey değişmedi. Çünkü Kıbrıs'ta Türk ordusu vardı ve Kıbrıs'a Türkiye'den 'Kıbrıs yardım fonu' diye para giderdi. Oranın sulamaları da biliyorsunuz denizden, bizim tarafımızdan yapılıyor. Ama şunu bir daha söyleyeyim. Kıbrıs Türkü hakkında 'yok şöyledirler, yok böyledirler' gibi yargılarda bulunanlar kafayı değiştirsinler. Kıbrıs'ta yaşayan gerek Kıbrıs Türkü gerek Türkiye'den oraya gitmiş Türkler, Kıbrıs milli meselesi söz konusu olduğunda aynı hissi taşırlar. İftira etmesinler Kıbrıs Türkü'ne. Ben geçmişte yanlış cümleler kurmuşum, genelleme yapmışım, yanlış yapmışım. Sonra Mustafa Akıncı ile seçime girildi, yani muhalefetin adayı ama olay ciddiydi ve Türkiye bundan önceki seçimde o seçime müdahale etti. Türkiye'nin isimsizleri vardı, tüm dünyada görev yaparlar. Kıbrıs'ta seçimde propaganda yaptılar ve Türkiye'den Kıbrıs'a gitmiş olan Türkleri sandık başına götürmeyi başardılar. O seçimi işte Ersin Tatar kazandı, Mustafa Akıncı'ya karşı. Yüzde 52 ile kazandı ve seçime iştirak oranı neydi? Yüzde 54. Tabi Devlet Bahçeli'nin nazarında şöyle demek lazım; Sayın Bahçeli seçime iştirak yüzde 64 görünce meşru değil gayri meşrudur diyorsunuz ama daha önce yüzde 58'de kazanılan seçim için aynı şeyi söylemediniz. Bu bir çelişki, diye sorulur. Cevabı var, ayrı konu." "TÜRKİYE SEÇİME MÜDAHİL OLMA İHTİYACI DUYMADI" Akkoyunlu, son Kıbrıs seçiminde Türkiye’nin müdahale etmediğini, çünkü kazanan Tufan Erhürman'ın Türkiye ile işbirliğini vurguladığına dikkat çekti. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de seçimin ardından yaptığı açıklamalara ilişkin Akoyunlu şu şekilde konuştu: Fakat bu seçimde Türkiye müdahale etmedi. Çünkü bu iktidar tayfası gerçekten şımarıkça, fütursuzca davranıyor. Kıbrıs veya Kıbrıs Türkü falan da umurlarında değil. Kazanan Erhürman, Türkiye'de yetişmiş biri. Liseden üniversiteye hukuk öğrencisi, akademisini Türkiye'de yapmış ve Türk devleti tarafından tanınan birisi. Aday da o olunca, Türkiye seçime çok da müdahil olma ihtiyacı duymadı ve muhalefet bu seçimi kazandı. Kıbrıs'ın elden gitme durumu yok. Adam seçimi daha kazanır kazanmaz yaptığı açıklama şu oldu; 'Türkiye ile danışarak dış politikayı yürüteceğiz, Türkiye ile istişare edeceğiz. Türkiye'nin garantörlüğü bizim için tartışılmazdır.' Hayda! Yani şimdi 'defol git Türkiye buradan, al ordunu git işgalcisin' diyenler avuçlarını yalasınlar. Öyle bir şey olmayacak, olamayacak. Şu anda mecliste milletvekili sayısı olarak Ersin Tatar'ın partisinin milletvekili daha çok. Şu anda seçimi kazanan partinin milletvekilleri daha az. Devlet Bahçeli Bey'in 'Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti Meclisi hemen toplanmalı ve Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhakı kararını almalı. Bu beka meselesidir.' demesi, 'Türk ordusu Kıbrıs'ta işgalcisin' diyenlere bir cevaptır ve üstten bir cevaptır. Aslında şunu demek istiyor Devlet Bahçeli Bey, 'Atı alan Üsküdar'ı geçti, bir Kuzey Kıbrıs Bağımsız Türk Cumhuriyeti var. Bu statüden geriye dönülemez. Bu statüden geriye dönmeye kalkarsanız lamı cimi yok, ilhak ederiz Kıbrıs'ı ona göre.' demektir. "TÜRKİYE KENDİ EKSENİNİ OLUŞTURUYOR" Türkiye'nin kendi eksenini oluşturduğunu ifade eden Akkoyunlu, "Batı diye bir şey kalmadı. Türkiye kendi eksenini oluşturuyor. Medeniyet temellerimizi aramanın arefesindeyiz. Bütün insanlık için yani Mustafa Kemal'in yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini şu anda Türkiye bütün dünyada uyguluyor. Nerede bir savaş varsa gidip oradaki ateşi söndürüyor. Yurtta sulh, cihanda sulh demek bütün insanları, devletleri ve milletleri birbirleriyle savaştırıp çatıştırarak dünyadaki egemenliğini temin eden küresel çetenin oyununu bozma stratejisidir. İnadına barış onların savaşla egemen olma stratejisini boşa çıkarıyor ve Gazze olayında hiç kimsenin aklına gelmeyen bir başarı elde edildi. Amerika'da, Kanada'da, Latin Amerika'da, Avrupa'da, Fransa'da, İngiltere'de, hatta Almanya'da, Belçika'da, hatta Japonya'da on kişi değil, yirmi kişi değil, bin kişi değil, yüz bin kişi değil, milyonlar. Nasıl oldu da Gazze'deki kıyıma karşı, siyonizme karşı, hem de her gün artan bir hırs içinden de ayağa kalktılar. Bu insanlık tarihinde hiç olmamış bir şeydir. Hiç olmadı böyle bir şey. Türkiye'nin küresel eksenine tam da uygundur çünkü Türkiye, Amerika ile çatışmıyor. Rusya ile, Yunanistan ile, Ermenistan ile, İsrail ile çatışmıyor diye. Türkiye, Amerika'daki çeteyle, Almanya'daki çeteyle, İsrail'deki çeteyle çatışıyor. Yani Türkiye, milletler ve devletler arası çatışmanın bir aparatı olmaktan çoktan çıktı. Türkiye küresel bir mücadele veriyor. Hem de bu ülkeler, örneğin Amerika'da Türkiye Trump'ı destekliyor Biden'a karşı. Rusya da Putin'i destekliyor. Örneğin, İsrail'de Netanyahu'yu indirecek. Bu küresel bir mücadele. Türkler ve Türkiye, bugün net bir şekilde nübüvvetin yegane muhafızlarıdır. Medeniyetin yegane muhafızlarıdır. Bugün Türk olarak dünyanın neresine gitsen, itibar görüyorsun. İtibarın var, sana imreniliyor. Dolayısıyla buna Türk ekseni denir. Ne batısı, ne doğusu?" dedi. "DÜNYADA İSLAMOFOBİ DİYE BİR ŞEY KALMADI" Akkoyunlu, Türkiye’nin Gazze’deki rolünü vurgulayarak, Türkiye ekseninin terminolojiyi değiştirdiğini, artık ‘sivil yerleşimci’ değil, ‘işgalci’ ifadelerinin sıklıkla kullanıldığı değerlendirmesinde bulundu. "Biz istiklal savaşımızı etliye sütlüye karışarak onun bunun altına girmeyi reddederek, ya istiklal ya ölüm deyip istiklal için ölmeyi başardığımız için bugün Türkiye Cumhuriyeti var. Aynı şeyi Gazze aslanları da başardılar ve yaptılar. Gereğini de yaptılar ve bütün dünya onlara hayran. Müslümanlığın ne olduğunu onlardan öğrenmenin bahtiyarlığını yaşıyor insanlar dünyada. İslamofobi dünyada bitti. Artık İslam düşmanlığı diye bir şey dünyada yok ve Türkiye her şeyiyle orada. Sayın Cumhurbaşkanı'nı 'bilineniyle ve bilinmeyeniyle Gazze'deyiz' demişti. Bugün İsrail yöneticileri şunu söylüyorlar, Türkiye Gazze'de bir Filistin devleti kuruyor. Yani Trump'ı bir çizgiye getirdi ve çok doğru bir barış anlaşmasına ulaşıldı. Hamas'ın ısrarlarıyla Türkiye, Filistin'in ısrarlarıyla garantör oldu. Şimdi barış bütününe dahil bir Türk askeri olarak Gazze'de sınır güvenliği ve iç güvenliği temin etmek görevi ifa edecek. Bu Siyonist iktidar için ölüm. Onun için en son Batı Şeria'yı ilhak kararı aldılar. Tabi ki edemezler. Trump 'yok ya öyle bir şey' dedi ama Trump'ın ne dediğini Murat Bahadır Akkoyunlu olarak ben çok önemsemem. Kahvaltı öncesi, kahvaltı sonrası, akşam yemeğinde görüşleri değişir. İsrail ama oraları bir an evvel İsrail'in yasal toprağı yapmak için uğraşıyor. Anladı, paçaları tutuştu. Bütünleşmiş bir Filistin'in kurulmasını engelleyemeyecek ama yapmak istedi. Türkiye'deki terminoloji de değiştirildi politikayla. Bundan 5 sene önce TRT dahil dinlerken, sivil yerleşimciler derlerdi. Yahudiler gelmişler Filistin'e yerleşmişler. Onlar sivil yerleşimcilermiş. Ne kadar masum değil mi? Kudüs'te, Batı Şeria'da İsrailliler insanları tutuklar, 'İsrail polisi'. Terminolojiye bak, alçakça bir terminoloji. TRT dahil, Türkiye televizyonları. Ama şimdi ne diyorlar? İşgalciler. Artık sivil yerleşimci diyemiyorlar. İşgalciler. İsrail polisi İsrail devletinde polistir. Filistin'de ne arar? Onlara ne diyorlar? İşgal güçleri. İşte Türkiye ekseni terminolojiyi de böyle değiştirdi."
Siyaset bilimci ve yazar Murat Bahadır Akkoyunlu, Türkiye'nin dış politikasını Kıbrıs ve Filistin meseleleri üzerinden Söz Haber'e değerlendirdi. "Batı diyer bir şey kalmadı." diyen Akkoyunlu, Türkiye'nin kendi eksenini oluşturduğunu ifade ederek, "Nerede bir savaş varsa gidip oradaki ateşi söndürüyor." dedi.

ÖZEL HABER/ KEVSER KARADUMAN

Siyaset bilimci ve yazar Murat Bahadır Akkoyunlu, Türkiye’nin Kıbrıs’tan Gazze’ye uzanan dış politikasını Söz Haber Muhabiri Kevser Karaduman'a değerlendirdi. Akkoyunlu, “ Batı diye bir şey kalmadı, Türkiye kendi eksenini oluşturuyor.” diyerek küresel dengelerin değiştiğini vurguladı. Türkiye’nin savaşları önleyen ve barışı kuran bir rol üstlendiğini belirten Akkoyunlu, " Türkiye Gazze'de bir Filistin devleti kuruyor. Yani Trump'ı bir çizgiye getirdi ve çok doğru bir barış anlaşmasına ulaşıldı. Hamas'ın ısrarlarıyla Türkiye, Filistin'in ısrarlarıyla garantör oldu. Şimdi barış bütününe dahil bir Türk askeri olarak Gazze'de sınır güvenliği ve iç güvenliği temin etmek görevi ifa edecek. Bu Siyonist iktidar için ölüm." ifadelerini kullandı.

"KÜLLERİNDEN DOĞAN BİR DEVLET"

Akkoyunlu, Atatürk dönemini 'küllerinden doğan bir milletin, bağımsızlık karakteriyle yeniden ayağa kalktığı dönem' olarak tanımladı. Akkyounlu, "Mustafa Kemal Atatürk dönemi, 'bağımsızlık benim karakterimdir' diyen bir yöneticinin dönemidir. İkincisi, 'vatan müdafasının dışındaki bir sebeple yapılan savaş cinayettir' diyen ve savaşta Türkiye'de hayatlarını kaybetmiş yabancı ülke insanlarının annelerine ve babalarına da 'evlatlarınız artık bize emanet, müsterih olabilirsiniz' diyen bir savaşçının yönetici olduğu dönemdir. Hepsinden önemlisi, hayatı boyunca Trablusgarp'tan, Balkanlardan, Doğu Anadolu'dan, Filistin cephesinden, Sakarya'dan, Dumlupınar'dan hayatını savaşlarda geçirmiş, gazi olmuş, yara almış bir insanın 'artık bundan böyle yurtta sulh, cihanda sulh' ileksini hayata geçirmek için çalışan bir yöneticinin dönemidir. 13 milyon nüfusu olan bitmiş bir millet. A'dan Z'ye bitmiş, nüfus bitmiş. Hiçbir şey yok. O ortamda küllerinden doğan bir devlet." dedi.

"İNÖNÜ DÖNEMİ AMERİKA'NIN TÜRKİYE'YE ÇÖKTÜĞÜ DÖNEMDİR"

Akkoyunlu, Türkiye’nin tam bağımsızlık mücadelesinin ağır bedellerle kazanıldığını belirterek, Mustafa Kemal'in İngiltere’ye karşı Amerika’yı denge unsuru olarak kullandığını fakat savaş sonrası Amerika'nın Türkiye’ye çöktüğünü belirtti.

Konuya ilişkin Akkoyunlu şu ifadelere yer verdi:

"Tam bağımsız olmanın çok büyük maliyeti var. Tamam İngiltere defolup gitti, mecalsiz kaldığı için, çaresiz kaldığı için gitmek zorunda kaldı ama Amerika Türkiye'de. Mustafa Kemal, harp yıllarında Amerika'yı İngiltere'ye karşı da kullandı. Bandırma vapuruyla Samsun'a giderken Mustafa Kemal, Samsun'da Amerikan gemileri vardı. Sivas Kongresi'nde Amerikalılarla görüşmeleri vardır. Amerika'nın aynı zamanda istek ve baskıları var. Onların dediğini yapmadan bağımsızlığa yürümek için gerekli güce ulaşma çabası. Bu incelenmemiş bir konudur. Bunu 'Esaret girdabı ve çıkış' diye yazıyorum inşallah. Türkiye'nin bu bağımsızlığa giden yoldaki çabaları, uçak ve mühimmat fabrikaları sahiplerinin katledilerek öldürülmeleri, CHP dışındaki partilerin kapatılması, İmam Hatiplerin kapatılması. Yani İnönü dönemi, lebaleb Amerika'nın 2. Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye'ye çöktüğü dönemdir. Türkiye'yi savaşa girmekten korumak için İsmet İnönü'nün atmadığı takla kalmadı ve bunu başardı. Ama bir ara Hitlerci bile olduk. Führerci olduk, Faşist olduk. Başbuğ anlamında Almanlar Hitler'e Führer derken, biz de İnönü'ye Türkiye'de Milli Şef dedik. Hatta Yunus Nadi, Hitler'i tevhit ettiği için Cumhuriyet Gazetesi'nde, içeri bile atılmıştı. Amerika savaşta galip gelince, Amerika ne diyorsa Türkiye onu yapmak zorunda kaldı. İsmet İnönü'nün Sovyetlerle temas kurma talepleri, Stalin'le temas kurma girişimleri oldu. Hatta bir ara İsmet İnönü, Amerikan baskısına şöyle isyan etti; 'Başka bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır' Yani onun kastettiği, bugün Asya'da Çin'in, Rusya'nın falan oluşturduğu Şangay toplantıları. Türkiye'yi şeref konuğu olarak davet ettiler. Böyle bir şeyden bahsediyor ama tabi buna müsaade edilmedi."

KIBRIS MESELESİ

Akkoyunlu, Türkiye’nin yakın tarihindeki kırılma noktalarından biri olan Kıbrıs meselesini hatırlatarak, "Sonra Menderes'in çabaları akim bırakıldı, idam edildi. Örneğin bahsetmiştim, Kıbrıs meselesi. Kıbrıs üzerinden olayı bir daha izah edelim. Türklerin eline Kıbrıs'ın geçişi, 1570 yılı. Lala Mustafa Paşa komutasındaki bir orduyla Kıbrıs'ı Venediklilerden aldık. Yani Yunanlılar, İngilizler falan yok ortada. O zaman Adana'da küçük bir Ortodoks topluluk vardı. 300 yıl boyunca Kıbrıs da yerleştik Türkler olarak. Fakat 1831-1833 yılları arasında Osmanlı'nın Mısır Hidivi, Kavalalı Mehmet Ali Osmanlı'ya isyan etti. O arada Osmanlı İkinci Mahmut Dönemi, yeniçeri lağvedilmiş ordu yeniden kuruluyor, zayıf bir dönem. Osmanlı'yı mağlup etti. Osmanlı Kavalalı'ya karşı Fransa ve İngiltere'den destek istedi. Fransa Kavalalı'yı tuttu, İngiltere destek vermedi. Osmanlı gitti Rusya'dan destek aldı. Kavalalı belasını defettikten sonra bu defa da Rusların talepleri durmuyor. Destek verdi ya, Osmanlı da zayıf ya, işte Plevne'ye falan saldırdı. Osmanlı-Rus savaşı başladı. Bu defa Ruslara karşı Osmanlı koştu İngiltere'den yardım istedi. İngiltere yardım etti, o bela def edildi ama bu defa da İngiltere Kıbrıs'ı istedi. Osmanlı da 'olur ama Kıbrıs'ın hükümranlığı bende kalmak üzere, senin Kıbrıs'ı kullanmana müsaade ediyorum' dedi ve Kıbrıs, o tarihten itibaren elimizden çıktı. Birinci Dünya Savaşı'nda mağlup olduk. İngiltere, Fransa falan ortadan çekildiler, Yunanistan'ı kullanmaya başladılar ve oraya Rum göçü yoğunlaştırdılar. Fakat oraya giden Rumlar Ortodoks Kilisesi'nin yönetimindeydiler. Oranın da Başpsikoposu Bakaryos'du. Kilise yönetiyordu siyaseti." dedi.

"KİLİSE SİYASETİN APARATIYDI"

Akkoyunlu, Avrupa’nın hiçbir zaman gerçekten laik olamadığını savunarak, "Kilise siyasetin aparatıydı, Mustafa Kemal’in kilise nefreti de buradan gelir" dedi.

Akkoyunlu konuya ilişkin şu sözleri sarf etti:

"Avrupa hiçbir zaman laik olmadı olmadı, o yalanlara inanmayın. Kilise hiç laik olmadı, siyasetin hep tam göbeğindeydi. Daha önceleri krallar ve hanedanlarla koalisyon olarak yönetirlerdi. Avrupa laik falan değildi, olamadı da. Kilise siyasetin ciddi bir aparatıydı. Mustafa Kemal'in kilise nefreti de oradan gelir. Türkiye'ye karşı operasyonların, merkez üssü olarak kullanıldıkları için kiliselere düşmandır Mustafa Kemal. Bakaryos orada 'EOKB' diye bir örgüt kurdu. Megali İdea, büyük Yunanistan'ı hedefleyen illegal bir örgüt. Ama elbette ki Rum kesiminin yönetimi altında da şöyle diyorlar, 'bize ne onlardan onlar bir terör örgütü' ve Türkleri öldürüyorlardı. Adada Türk kalmasını istemiyorlar ve katlediyorlardı. Bugün Kıbrıs'ta seçimde, bazı afiş kaldıranlar var. 'Türk ordusu Kıbrıs'ta işgalcisin, defol. Türkiye büyük elçiliği, al defol git.' diyenler var ya, bunların o zamanki dedeleri EOKB örgütüne öldürülmesi gereken Türklerin ihbarlarını yapıyor, adreslerini gösteriyorlardı. Dün öyle yapıyorlardı, bugün de diyorlar ki Türkiye adadan defol. Yani Rumları istiyorlar, Türkleri değil. İngilizler istiyorlar, Türkiye'yi değil."

"KIBRIS TÜRK'ÜN VAR OLMA MESELESİDİR"

Kıbrıs meselesini 'Türk’ün var olma meselesi' olarak tanımlayan Akkoyunlu, Türkiye’nin henüz kendi medeniyet köklerine tam olarak dönmediğini vurguladı.

Akkoyunlu, " Türkiye henüz medeniyetine oturmadı. Osmanlı bir kere medeniyetten kopmuştu, Selçuklu medeniyetten kopmuştu. Asya'daki devletlerimiz Perslere özendiler ve Horasan medeniyetinden koptular. Osmanlı Roma'ya özendi ve Horasan medeniyetinden koptu. Horasan medeniyeti dediğimiz medeniyetin daha Türkiye'de yaprağı kaldırılmadı. İstanbul'da yaşıyorsanız, Gülhane Parkı'na gidin, Fuat Sezgin Müzesi'ni gezin lütfen. Fuat Sezgin 1960'da Türkiye'den kovulmuş, Almanya'da akademik çalışmalarını yapmış, büyük bir bilim adamıdır. 5 ciltlik ve 12 ciltlik iki külliyatı var. İslam Bilim Tarihi, her Türk'ün evinde olması gereken bir şey. Horasan medeniyeti ve aklı neymiş bilmiyoruz. Daha henüz onu da sahiplenmiş değiliz. Kıbrıs'ta mesele Türk'ün var olma olmama meselesidir. Şimdilik bu seviyede. Henüz Kıbrıs'a bir medeniyet aşısı yapacak kıvamda değiliz. Aliya İzzet Begoviç şöyle demişti; 'savaş ölünce değil, düşmanla benzeşince kaybedilir' Türkler henüz Türklerin düşmanlarıyla benzeşmekten kurtulamadılar. Biz dahiliz buna. Türkler istiklal mücadelesi verirken, Türklere düşman olanlarla benzeşmek gibi bir paradoks yaşıyor. Onun için Kıbrıs'ı bir medeniyet mücadelesi alanı olarak görmekten uzağız. Türk'ün var olup olmama meselesidir Kıbrıs. Zaman içerisinde katliamlar devam ederken, Menderes Dönemi'nde Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun zorlamalarıyla, Kıbrıs'ta bir federasyon oluştu. Bu federasyonda Rumlar ve Türkler aynı hükümet, aynı parlamentoda ama nüfuslarıyla orantılı. Yani Rumlar, Türklerin üç misli. Bir nefesti bu ve Türkiye o yapının muhafazasında garantör olma hakkını başardı. Fatin Rüştü Zorlu bunu başardı. Türkiye'nin müdahale hakkı, o güne kadar yoktu. Hiçbir şey yapamadık İnönü Dönemi'nde. Mustafa Kemal Dönemi'nde de Kıbrıs'la alakalı bir teşebbüsümüz yoktu, olamazdı. Türkiye'yi muhafaza etmenin derdindeydik. Bu Menderes Dönemi'ndeki bir atılımdır. Zaten Fatin Rüştü Zorlu da bu sebepten ötürü cezalandırılarak öldürüldü." dedi.

"KIBRIS'A ÇIKARMA YAPTIK VE DESTANSI BİR SAVAŞ VERİLDİ"

Akkoyunlu, Kıbrıs Türkleri'nin varoluş mücadelesinde Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kritik bir rol oynadığını belirterek şu ifadeleri kullandı:

Ayrıca Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdular Kıbrıs'ta. Rumların Türkleri katletmek için kurdukları gerilla örgütü EOKB'ye mümasil, Türkler de Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdular. Türk subayları buradan Kıbrıs'a öğretmen, sağlıkçı, işçi olarak gittiler ve oradaki halkı örgütlediler ve çok önemli bir mücadele verildi. Onlara mücahitler denirdi. Ben onlardan birisini tanıdım, Albay Oğuz Kalelioğlu Bey. Hayatta mı bilmiyorum. Mağusa müdafisidir. Mağusa Kalesi'ni bir aydan fazla, 250 mücahitler Rumlara karşı korudu, çakar almaz silahlarla. Fakat gün geldi, Yunanistan'da askeri darbe oldu, Albaylar Cuntası kuruldu. Bunlar Sovyetler'e yakınlaşınca Amerika Yunanistan'a bir ders vermeye kalktı. Bu Albaylar Cuntası aynı zamanda Kıbrıs Rum kesiminde de darbe yaptı. Ve tabi ondan önce Türkiye Kıbrıs'taki kıyıma müdahil olmak için müdahale etmeye kalktı. Hatta uçaklarımız kalktı, Cengiz Topel ismindeki kahramanımızın uçağı düşürüldü ve şehit oldu ama çıkarma yapamadık. Amerika engelledi, istemedi müdahaleyi ve biz de yapamadık onlara rağmen. Kıbrıs'ta darbe yapılınca, bu statü bozulduğu için garantör Türkiye'nin, artık Uluslararası hukuka göre de Kıbrıs'a müdahale etme hakkı doğdu ve bu defa Amerika bir gözünü, bir kulağını kapattı. Çünkü Yunanistan'a bir ceza vermek istiyordu. Set çekmedi bu defa önümüze. Bülent Ecevit, bu arada CHP-MSP koalisyonu. Rahmetli oldu ikisi de, Erbakan ve Ecevit koalisyonu hükümet. Ecevit, 'İngiltere'de garantör gidip onun da rızasını alalım' diye İngiltere'ye gittiğinde, başbakan vekili olarak Erbakan, Bakanlar Kurulu'ndan Kıbrıs'a çıkarma yapma kararını, iki CHP'li bakanın da desteğiyle çıkardı. CHP'li bakanların sayısı MSP'lilerden fazlaydı, karar çıkamıyordu ama iki CHP'li bakan, Erbakan'dan yana oy kullandılar. Birisi merhum Deniz Baykal Bey'dir, diğeri merhum İsmail Hakkı Birler Bey'dir. Semih Sancar bir ricada bulundu, kahraman bir genel kurmay başkanıydı. 'Sayın Erbakan bu ordu bir defa çıkarmak için yerinden kalktı ama oturtuldu. Bir daha oturtulursa bu olay burada biter, geri döndürülmeyeceğimize dair söz istiyorum' dedi, sözü aldı. Çok acayip, destansı bir savaş verildi.

"KIBRIS, TÜRKİYE'DEN GİDENLERİ YURTTAŞ YAPMAKTA YAVAŞ DAVRANDI"

Akkoyunlu, 2004’teki Annan Planı sürecini de hatırlattı. O dönemde AK Parti hükümetinin plana sıcak baktığını, ancak Muhsin Yazıcıoğlu, Deniz Baykal ve Rauf Denktaş gibi isimlerin buna şiddetle karşı çıktığını belirtti.

"Çıkarmayı yaptık ama bu defa da başka bir konfederasyon tartışması başladı. Yine Rumlarla birlikte bir devlet ama her şey eşit artık. Parlamento eşit, hükümet eşit, kamu organları eşit. Elbette Rumlar kabul etmediler. Türkiye bunun olması için bastırdı, bastırdı, bastırdı ama Rumlar kabul etmiyor. En son 2004 yılında bir Kofi Annan planı sunuldu. Rumların Kuzey Kıbrıs'ta bırakıp gittikleri topraklar, onlara iade edilecek ve eşit konfederasyon böyle gerçekleşecek. O zamanki AK Parti hükümeti bu plandan yanaydı. Fakat Muhsin Yazıcıoğlu Bey ve Deniz Baykal Bey, benim gibiler buna çok karşıydı. Ölüm olarak görüyorduk çünkü Rauf Denktaş döneminde Kıbrıs'ta Türk yoğunluğunu artırmak için Türkiye'den önemli miktarda Türk taşındı oraya. Fakat taşınan bu insanlar elbette ki yoksul ve çaresiz insanlardı. Hali vakti yerinde olanlar çıkıp toprağını terk edip de bir yere sığınmaz. Zaman içerisinde Kıbrıs'taki yerleşik Türklerle bu ülkeden gelen Türkler arasında çatışmalar çıktı, uyuşmazlıklar çıktı. Kıbrıs yönetimi de Türkiye'den oraya gitmiş olan bu insanları yurttaş yapmakta çok yavaş davrandı."

"TAPULARI VERİLMEDİ, ÇOCUKLARI MEMURİYETE ALINMADI"

Türkiye'den Kıbrıs'a giden Türklerin yaşadığı zorluklara da dikkat çeken Akkoyunlu, "Ayrıca işledikleri toprakların tapusunu da onlara vermedi. Çocuklarını da memuriyete almadı. Rumlar da habire, İnsan Hakları Mahkemesi'ne topraklarının Türkler tarafından gasp edildiğine dair davalar açıp kazanıyorlar. Kofi Annan planı oylaması yapılırken, Muhsin Bey beni görevlendirmişti. O zaman Büyük Birlik Partisi Genel Yönetim Kurulu üyesiydim 2004'e kadar. O görevi yaptım. Ben beş arkadaşımla birlikte Kıbrıs'ın kılıç gibi olan yerinde çalıştım. Orada Türkiye Türkleri konuşlanmıştı genellikle ama o seçimi kaybettik biz. Kofi Annan planını destekleyenler kazandı Kuzey Kıbrıs'ta. Rumlar hayır dedi de kurtuldu. Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Türkleri evet dediler buna. İşin tuhaf tarafı, Türkiye'den oraya gitmiş olan Türkler de evet dediler çoğunlukla. 'Topraklarınız elinizden gidecek' dedim 'O toprakları zaten bize vermediler. Ne olduğumuz belli değil. Vatandaş değiliz. Çocuklarımız memur olamıyor. İşlediğimiz topraklar bizim değil. Lanet olsun, inadına vereceğiz.' durumundaydılar. Sosyolojik, toplumsal, siyasal durum da buydu bunu bilmek gerekiyor." dedi.

BAHÇELİ'NİN 'SEÇİME İŞTİRAK' AÇIKLAMASINA ELEŞTİRİ

Akkoyunlu, Kıbrıs’ta yapılan vakıf tespitlerinin Rumların bazı toprakları fiilen işgal ettiğini ortaya koyduğunu, adadaki sosyal gerilim ve nüfus politikalarının ise toplumsal uyumsuzluk yarattığını söyledi.

"Benim de tanıdığım iki değerli insan, Kıbrıs'a gittiler ve Kıbrıs'taki Türk vakıflarının tespiti çalışmasını yaptılar. İki yıl, fakat ilginç Kıbrıs'taki Türk vakıflarının tespiti yapılma çalışmalarına oradaki Kıbrıs Türk yönetimi karşı çıktı. Engellediler, engellemeye çalıştılar. Çok tuhaf değil mi? Sonuçta yapılan çalışmanın sonucunda görüldü ki Kıbrıs'ın Rum tarafında dahi Maraş bölgesi dahi vakfiyeymiş. Bu şu anlama geliyor, uluslararası hukukta vakıf olan bir yer vakfın amaçları dışında kullanılamıyor. Meğer Rumlar, zaten oraları işgal etmişler. Dolayısıyla ondan sonra Rumlar, Türkiye aleyhine dava açamaz oldular. Bizzat kendilerinin işgalci olduğu ortaya çıktı çünkü. Bu bizim vakıflar Filistin'de de böyledir, Avusturya'da da, Bulgaristan'da da böyledir. Daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsızlık ilan etti. Artık konfederasyondan vazgeçti ama Kıbrıs'ta konfederasyon isteyenler var. Türkiye defol git, Kıbrıs'ta işgalcisin diyenler çok azınlıktır ama Kıbrıs'ta devasa bir muhalefet oluştu. Rauf Denktaş'tan günümüze oradaki iktidar partisi şu noktaya geldi. Kıbrıs, Türkiye'nin elinde kalacaksa, bizim sayemizde. Biz varsak Kıbrıs var olur. Biz olmazsak Kıbrıs olamaz. Yani Türkiye bizim burada varlığımıza muhtaç. Bu havada yeme, içme, rüşvet, adam kayırma, rant her şey var. Ama Kıbrıs'ın halkı da bunları görüyor ve bundan nefret ediyor. Zaten Türkiye'den oraya giden Türkler de biraz evvel söylediğim sebeplerle muhaliftiler ve Rauf Denktaş kaybetti, Talat kazandı. Tabii bir şey değişmedi. Çünkü Kıbrıs'ta Türk ordusu vardı ve Kıbrıs'a Türkiye'den ' Kıbrıs yardım fonu' diye para giderdi. Oranın sulamaları da biliyorsunuz denizden, bizim tarafımızdan yapılıyor. Ama şunu bir daha söyleyeyim. Kıbrıs Türkü hakkında 'yok şöyledirler, yok böyledirler' gibi yargılarda bulunanlar kafayı değiştirsinler. Kıbrıs'ta yaşayan gerek Kıbrıs Türkü gerek Türkiye'den oraya gitmiş Türkler, Kıbrıs milli meselesi söz konusu olduğunda aynı hissi taşırlar. İftira etmesinler Kıbrıs Türkü'ne. Ben geçmişte yanlış cümleler kurmuşum, genelleme yapmışım, yanlış yapmışım. Sonra Mustafa Akıncı ile seçime girildi, yani muhalefetin adayı ama olay ciddiydi ve Türkiye bundan önceki seçimde o seçime müdahale etti. Türkiye'nin isimsizleri vardı, tüm dünyada görev yaparlar. Kıbrıs'ta seçimde propaganda yaptılar ve Türkiye'den Kıbrıs'a gitmiş olan Türkleri sandık başına götürmeyi başardılar. O seçimi işte Ersin Tatar kazandı, Mustafa Akıncı'ya karşı. Yüzde 52 ile kazandı ve seçime iştirak oranı neydi? Yüzde 54. Tabi Devlet Bahçeli'nin nazarında şöyle demek lazım; Sayın Bahçeli seçime iştirak yüzde 64 görünce meşru değil gayri meşrudur diyorsunuz ama daha önce yüzde 58'de kazanılan seçim için aynı şeyi söylemediniz. Bu bir çelişki, diye sorulur. Cevabı var, ayrı konu."

"TÜRKİYE SEÇİME MÜDAHİL OLMA İHTİYACI DUYMADI"

Akkoyunlu, son Kıbrıs seçiminde Türkiye’nin müdahale etmediğini, çünkü kazanan Tufan Erhürman'ın Türkiye ile işbirliğini vurguladığına dikkat çekti.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de seçimin ardından yaptığı açıklamalara ilişkin Akoyunlu şu şekilde konuştu:

Fakat bu seçimde Türkiye müdahale etmedi. Çünkü bu iktidar tayfası gerçekten şımarıkça, fütursuzca davranıyor. Kıbrıs veya Kıbrıs Türkü falan da umurlarında değil. Kazanan Erhürman, Türkiye'de yetişmiş biri. Liseden üniversiteye hukuk öğrencisi, akademisini Türkiye'de yapmış ve Türk devleti tarafından tanınan birisi. Aday da o olunca, Türkiye seçime çok da müdahil olma ihtiyacı duymadı ve muhalefet bu seçimi kazandı. Kıbrıs'ın elden gitme durumu yok. Adam seçimi daha kazanır kazanmaz yaptığı açıklama şu oldu; ' Türkiye ile danışarak dış politikayı yürüteceğiz, Türkiye ile istişare edeceğiz. Türkiye'nin garantörlüğü bizim için tartışılmazdır.' Hayda! Yani şimdi 'defol git Türkiye buradan, al ordunu git işgalcisin' diyenler avuçlarını yalasınlar. Öyle bir şey olmayacak, olamayacak. Şu anda mecliste milletvekili sayısı olarak Ersin Tatar'ın partisinin milletvekili daha çok. Şu anda seçimi kazanan partinin milletvekilleri daha az. Devlet Bahçeli Bey'in 'Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti Meclisi hemen toplanmalı ve Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhakı kararını almalı. Bu beka meselesidir.' demesi, 'Türk ordusu Kıbrıs'ta işgalcisin' diyenlere bir cevaptır ve üstten bir cevaptır. Aslında şunu demek istiyor Devlet Bahçeli Bey, 'Atı alan Üsküdar'ı geçti, bir Kuzey Kıbrıs Bağımsız Türk Cumhuriyeti var. Bu statüden geriye dönülemez. Bu statüden geriye dönmeye kalkarsanız lamı cimi yok, ilhak ederiz Kıbrıs'ı ona göre.' demektir.

"TÜRKİYE KENDİ EKSENİNİ OLUŞTURUYOR"

Türkiye'nin kendi eksenini oluşturduğunu ifade eden Akkoyunlu, " Batı diye bir şey kalmadı. Türkiye kendi eksenini oluşturuyor. Medeniyet temellerimizi aramanın arefesindeyiz. Bütün insanlık için yani Mustafa Kemal'in yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini şu anda Türkiye bütün dünyada uyguluyor. Nerede bir savaş varsa gidip oradaki ateşi söndürüyor. Yurtta sulh, cihanda sulh demek bütün insanları, devletleri ve milletleri birbirleriyle savaştırıp çatıştırarak dünyadaki egemenliğini temin eden küresel çetenin oyununu bozma stratejisidir. İnadına barış onların savaşla egemen olma stratejisini boşa çıkarıyor ve Gazze olayında hiç kimsenin aklına gelmeyen bir başarı elde edildi. Amerika'da, Kanada'da, Latin Amerika'da, Avrupa'da, Fransa'da, İngiltere'de, hatta Almanya'da, Belçika'da, hatta Japonya'da on kişi değil, yirmi kişi değil, bin kişi değil, yüz bin kişi değil, milyonlar. Nasıl oldu da Gazze'deki kıyıma karşı, siyonizme karşı, hem de her gün artan bir hırs içinden de ayağa kalktılar. Bu insanlık tarihinde hiç olmamış bir şeydir. Hiç olmadı böyle bir şey. Türkiye'nin küresel eksenine tam da uygundur çünkü Türkiye, Amerika ile çatışmıyor. Rusya ile, Yunanistan ile, Ermenistan ile, İsrail ile çatışmıyor diye. Türkiye, Amerika'daki çeteyle, Almanya'daki çeteyle, İsrail'deki çeteyle çatışıyor. Yani Türkiye, milletler ve devletler arası çatışmanın bir aparatı olmaktan çoktan çıktı. Türkiye küresel bir mücadele veriyor. Hem de bu ülkeler, örneğin Amerika'da Türkiye Trump'ı destekliyor Biden'a karşı. Rusya da Putin'i destekliyor. Örneğin, İsrail'de Netanyahu'yu indirecek. Bu küresel bir mücadele. Türkler ve Türkiye, bugün net bir şekilde nübüvvetin yegane muhafızlarıdır. Medeniyetin yegane muhafızlarıdır. Bugün Türk olarak dünyanın neresine gitsen, itibar görüyorsun. İtibarın var, sana imreniliyor. Dolayısıyla buna Türk ekseni denir. Ne batısı, ne doğusu?" dedi.

"DÜNYADA İSLAMOFOBİ DİYE BİR ŞEY KALMADI"

Akkoyunlu, Türkiye’nin Gazze’deki rolünü vurgulayarak, Türkiye ekseninin terminolojiyi değiştirdiğini, artık ‘sivil yerleşimci’ değil, ‘işgalci’ ifadelerinin sıklıkla kullanıldığı değerlendirmesinde bulundu.

"Biz istiklal savaşımızı etliye sütlüye karışarak onun bunun altına girmeyi reddederek, ya istiklal ya ölüm deyip istiklal için ölmeyi başardığımız için bugün Türkiye Cumhuriyeti var. Aynı şeyi Gazze aslanları da başardılar ve yaptılar. Gereğini de yaptılar ve bütün dünya onlara hayran. Müslümanlığın ne olduğunu onlardan öğrenmenin bahtiyarlığını yaşıyor insanlar dünyada. İslamofobi dünyada bitti. Artık İslam düşmanlığı diye bir şey dünyada yok ve Türkiye her şeyiyle orada. Sayın Cumhurbaşkanı'nı 'bilineniyle ve bilinmeyeniyle Gazze'deyiz' demişti. Bugün İsrail yöneticileri şunu söylüyorlar, Türkiye Gazze'de bir Filistin devleti kuruyor. Yani Trump'ı bir çizgiye getirdi ve çok doğru bir barış anlaşmasına ulaşıldı. Hamas'ın ısrarlarıyla Türkiye, Filistin'in ısrarlarıyla garantör oldu. Şimdi barış bütününe dahil bir Türk askeri olarak Gazze'de sınır güvenliği ve iç güvenliği temin etmek görevi ifa edecek. Bu Siyonist iktidar için ölüm. Onun için en son Batı Şeria'yı ilhak kararı aldılar. Tabi ki edemezler. Trump 'yok ya öyle bir şey' dedi ama Trump'ın ne dediğini Murat Bahadır Akkoyunlu olarak ben çok önemsemem. Kahvaltı öncesi, kahvaltı sonrası, akşam yemeğinde görüşleri değişir. İsrail ama oraları bir an evvel İsrail'in yasal toprağı yapmak için uğraşıyor. Anladı, paçaları tutuştu. Bütünleşmiş bir Filistin'in kurulmasını engelleyemeyecek ama yapmak istedi. Türkiye'deki terminoloji de değiştirildi politikayla. Bundan 5 sene önce TRT dahil dinlerken, sivil yerleşimciler derlerdi. Yahudiler gelmişler Filistin'e yerleşmişler. Onlar sivil yerleşimcilermiş. Ne kadar masum değil mi? Kudüs'te, Batı Şeria'da İsrailliler insanları tutuklar, 'İsrail polisi'. Terminolojiye bak, alçakça bir terminoloji. TRT dahil, Türkiye televizyonları. Ama şimdi ne diyorlar? İşgalciler. Artık sivil yerleşimci diyemiyorlar. İşgalciler. İsrail polisi İsrail devletinde polistir. Filistin'de ne arar? Onlara ne diyorlar? İşgal güçleri. İşte Türkiye ekseni terminolojiyi de böyle değiştirdi."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.