Aykut Metehan
Köşe Yazarı
Aykut Metehan
 

Türkiye'de Allah'a Emanetiz; 3. Dünya Ülkesinde Gibi Ölüyoruz

Türkiye yanıyor. Fiziksel anlamda. Gerçek anlamda, ülke yanıyor. Haritaya şöyle bir bakın, kuzeyi, güneyi, batısı… Her yerde duman. Her yerde alev. Her yerde çaresizlik. Ve bir de her yerde aynı açıklama: "Yangın kontrol altına alındı." Ama bir sorun: Kontrol altına alınan şey yangın mı, yoksa yanacak hiçbir şeyin kalmamış olması mı? Yangının ortasında kalan köylünün elinde 0.5'lik su şişesiyle yangına koştuğu bir ülkedeyiz. Evet, yanlış okumadınız: 0.5 litre! Bir yanda alevlere çıplak kollarıyla meydan okuyan gönüllüler, diğer yanda sosyal medyadan "Rabbim imdat eyle" diye tweet atan başdanışmanlar… Biri Allah’a yakarıyor, öteki hortum arıyor. Ama “devlet” denilen şey hangisi, kimse bilmiyor. Duayı vatandaş eder, tedbiri hükümet alır. Ama burası Türkiye. Burada roller karışmış. Burada duayı başdanışman eder, vatandaş bidon taşır. Son 10 günde 13 orman işçisini, yangın savaşçısını kaybettik. Yangın eğitimleri sınıfta kaldı. Ekipman deseniz, hikâye. Dünyanın başka yerlerinde yanmaz kıyafetle, oksijen tüpleriyle, insansız hava araçlarıyla yangınlara müdahale edilirken… Bizim çocuklar kolsuz yeşil yeleklerle, ellerinde kürekle cenneti korumaya çalışıyor. Yahu 2025 yılındayız! Milenyum çağında, teknoloji çağında, yapay zekânın sabah kahve demlediği bir çağda… Biz hâlâ ormanı dua ile, suyu pet şişeyle kurtarmaya çalışıyoruz. Sadece ormanlar mı yanıyor? Askerler metan gazıyla boğuluyor. Bir mağarada 12 asker gazdan ölüyor. Sıcakta nöbet tutan iki Mehmetçik sıvı kaybından şehit düşüyor. Ve biz, ekran başında hâlâ şunu soruyoruz: Biz gerçekten 3. Dünya ülkesi miyiz? Biri çıkıp bu ölümleri nasıl açıklayacak? Şehitleri… Yangınlarda can verenleri… Sıcakla, susuzlukla, gazla boğulanları… Biri çıkıp “devlet buradaydı” diyebilecek mi? Türkiye’nin dört bir yanı alev alev yanarken, Ankara’daki sessizlik kulaklarımızı sağır ediyor. Yangına kör, gaza sağır, ölüme suskun bir sistemle karşı karşıyayız. Şimdi birileri çıkıp yine “provokasyon” diyecek. Birileri çıkıp yine “bunlar algı” diyecek. Ama biz biliyoruz: Gerçekler yanınca ortaya çıkar. Ve bu ülkenin gerçeği ne yazık ki şu: Devletin görevi sadece dua beklemek değil, milletin canını korumaktır. Ama bugün, ne canımız güvende… Ne toprağımız… Ne ormanımız… Ne askerimiz. Bu kadar ölüm, bu kadar acı, bu kadar çaresizlik; hangi siyasetle açıklanabilir? Hiçbiriyle. Çünkü mesele artık siyaset değil.
Ekleme Tarihi: 28 Temmuz 2025 -Pazartesi

Türkiye'de Allah'a Emanetiz; 3. Dünya Ülkesinde Gibi Ölüyoruz

Türkiye yanıyor. Fiziksel anlamda. Gerçek anlamda, ülke yanıyor. Haritaya şöyle bir bakın, kuzeyi, güneyi, batısı… Her yerde duman. Her yerde alev. Her yerde çaresizlik. Ve bir de her yerde aynı açıklama:
"Yangın kontrol altına alındı."
Ama bir sorun: Kontrol altına alınan şey yangın mı, yoksa yanacak hiçbir şeyin kalmamış olması mı?

Yangının ortasında kalan köylünün elinde 0.5'lik su şişesiyle yangına koştuğu bir ülkedeyiz. Evet, yanlış okumadınız: 0.5 litre!
Bir yanda alevlere çıplak kollarıyla meydan okuyan gönüllüler, diğer yanda sosyal medyadan "Rabbim imdat eyle" diye tweet atan başdanışmanlar…
Biri Allah’a yakarıyor, öteki hortum arıyor. Ama “devlet” denilen şey hangisi, kimse bilmiyor.

Duayı vatandaş eder, tedbiri hükümet alır.
Ama burası Türkiye. Burada roller karışmış.
Burada duayı başdanışman eder, vatandaş bidon taşır.

Son 10 günde 13 orman işçisini, yangın savaşçısını kaybettik.
Yangın eğitimleri sınıfta kaldı. Ekipman deseniz, hikâye.
Dünyanın başka yerlerinde yanmaz kıyafetle, oksijen tüpleriyle, insansız hava araçlarıyla yangınlara müdahale edilirken…
Bizim çocuklar kolsuz yeşil yeleklerle, ellerinde kürekle cenneti korumaya çalışıyor.

Yahu 2025 yılındayız! Milenyum çağında, teknoloji çağında, yapay zekânın sabah kahve demlediği bir çağda…
Biz hâlâ ormanı dua ile, suyu pet şişeyle kurtarmaya çalışıyoruz.

Sadece ormanlar mı yanıyor?
Askerler metan gazıyla boğuluyor.
Bir mağarada 12 asker gazdan ölüyor.
Sıcakta nöbet tutan iki Mehmetçik sıvı kaybından şehit düşüyor.
Ve biz, ekran başında hâlâ şunu soruyoruz:
Biz gerçekten 3. Dünya ülkesi miyiz?

Biri çıkıp bu ölümleri nasıl açıklayacak?
Şehitleri…
Yangınlarda can verenleri…
Sıcakla, susuzlukla, gazla boğulanları…
Biri çıkıp “devlet buradaydı” diyebilecek mi?

Türkiye’nin dört bir yanı alev alev yanarken, Ankara’daki sessizlik kulaklarımızı sağır ediyor.
Yangına kör, gaza sağır, ölüme suskun bir sistemle karşı karşıyayız.

Şimdi birileri çıkıp yine “provokasyon” diyecek.
Birileri çıkıp yine “bunlar algı” diyecek.
Ama biz biliyoruz:
Gerçekler yanınca ortaya çıkar.

Ve bu ülkenin gerçeği ne yazık ki şu:
Devletin görevi sadece dua beklemek değil, milletin canını korumaktır.
Ama bugün, ne canımız güvende…
Ne toprağımız…
Ne ormanımız…
Ne askerimiz.

Bu kadar ölüm, bu kadar acı, bu kadar çaresizlik; hangi siyasetle açıklanabilir?
Hiçbiriyle.
Çünkü mesele artık siyaset değil.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.