Türkiye’de bazı düzenlemeler vardır; yıllarca gözümüzün önünde durur ama kimse dönüp “Bu işte bir terslik yok mu?” diye sormaz. Noterlerde 65 yaş üstü yurttaşlardan istenen sağlık raporu da bunlardan biri. Bir vatandaş 65 yaşını geçmişse, taşınmaz satışı gibi önemli bir işlemde bulunmak istediğinde çoğu noter ondan sağlık raporu ister. Gerekçe hazır: “Ayırt etme gücü.”
Peki, aynı yaş grubundaki insanlar, yani 65, 70, hatta 80 yaşındaki siyasetçiler; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, bakanlıklarda, parti genel merkezlerinde ülkenin kaderini belirleyen kararlarda imza yetkisine sahip değil mi?
Bir vatandaş evini satarken akıl sağlığını kanıtlamak zorunda kalıyor; bir milletvekili ise milyonları ilgilendiren kararlarda tek bir rapora ihtiyaç duymuyor.
Bu size de tuhaf gelmiyor mu?
Hukuk Bir Yerde Hassas, Bir Yerde Kör: Neden?
Önce şu gerçeği ortaya koyalım:
Bu uygulama bir anayasa zorunluluğu değil. Noterlik iç düzeni ve mevzuat çerçevesinde işliyor. Noter, şüphe duyarsa rapor isteyebiliyor; bu çoğu yerde otomatik olarak 65 yaş sınırına bağlanmış durumda.
Ama Anayasa’ya baktığımızda, milletvekili olmak için tek bir üst yaş sınırı yok. Sağlık raporu yok. Koruyucu bir denetim yok. Halk kimi seçerse, yaşına bakılmaksızın Meclis’e giriyor.
Burada soru şu:
Aynı yaş grubundaki bir vatandaş işlem yaparken rapor verirken, ülkeyi yönetenlerin hiçbir denetime tabi olmaması eşitlik ilkesine uygun mudur?
Eşitlik İlkesinin Sessiz Çatlağı
Anayasa’nın 10. maddesi herkesin eşit olduğunu söyler. Evet, kağıt üzerinde öyle.
Fakat pratikte:
Vatandaş - Kişisel işlem yaparken denetime tabi
Siyasetçi - Kamu adına karar verirken hiçbir sağlık kontrolüne tabi değil
Bu tablo, “eşitlik” kelimesinin giderek içinin boşaldığını gösteriyor. Çünkü aynı devlet, bir vatandaşın kendi malı üzerindeki tasarrufuna şüpheyle yaklaşırken; ülkenin ekonomisini, hukuk düzenini, geleceğini şekillendiren insanlara mutlak güven duyuyor.
Bu gerçekten mantıklı mı?
Sorumluluk Makamı Daha Hafif mi?
Bir vatandaşın yaptığı taşınmaz satışı yalnızca birkaç kişiyi etkiler.
Bir milletvekilinin veya bir parti liderinin aldığı karar ise milyonları.
Eğer bir yaş grubu için zihinsel yeterlilik endişesi varsa, bu en çok kimi kapsamalı?
Cevap basit ama rahatsız edici:
Ülkeyi yönetenleri.
Fakat Türkiye’de düzen tam tersi işliyor.
Düzenlenmesi Şart Bir Adaletsizlik
Bu duruma karşı hukuki çözüm yok mu? Elbette var:
Noterlerdeki rapor dayatması yeniden düzenlenebilir.
Yaş sınırının otomatik uygulanmasına son verilebilir.
Siyasetçiler için belirli aralıklarla sağlık yeterliliği raporu zorunluluğu getirilebilir.
Demokrasiye aykırı mı? Hayır. Dünyada örnekleri var:
Bazı ülkelerde liderler yaşa bağlı sağlık değerlendirmesine tabi. Çünkü kamu görevinde şeffaflık esastır.
Türkiye’de ise konu hiç tartışılmıyor bile.
Bu Soru Bir Gün Masaya Gelmek Zorunda
65 yaş üstü yurttaşlarımızı hem değerli hem de tehlikeli gören bu çifte standart sürdürülemez. Milyonlarca vatandaşın akli melekeleri sorgulanırken, ülkenin gidişatına yön verenlerin durumunun hiç gündeme gelmemesi hem adalete hem mantığa aykırı.
Bu bir eleştiriden öte;
Türkiye’nin demokratik olgunluğunu ilgilendiren temel bir sorudur.
Ve bu soruyu sormak hepimizin hakkı, hatta görevi:
“Eğer 65 yaş üstü vatandaş bir işlem için sağlık raporu vermek zorundaysa, ülkeyi yönetenler neden değil?”
Bu sessizlik en çok adalet duygusunu yaralar.

