Dr. Tolga Şahin
Köşe Yazarı
Dr. Tolga Şahin
 

Unutursan ölürsün!

Türkiye’de depremler sadece binalarımızı değil kolektif hafızamızı da yıkıyor! “Afet farkındalığı” dediğimiz şey, birkaç gün süren haber trafiğiyle sınırlı kalıyor, sonrası “kaderci teslimiyet”! Aslında kader değil bizi öldüren, biz ihmaller yüzünden ölüyoruz! Daha yeni depremle yerle bir olmamış gibi kentlerimiz, beton bloklar hızla yükselmeye devam ediyor. Doğa olayını afete dönüştüren ihmaller zinciri değilmiş gibi, kelli felli amcalar televizyona çıkıp, “Allah ülkemizi afetlerden korusun” diye dua ediyor! Doğa olayını afet olarak adlandırınca sorumluluktan kurtuluyorlar akıllarınca!  “Ne yapalım 1800’lerde de oluyordu!” pandomimi sergiliyorlar! Bakın 1999 Gölcük depreminin üzerinden tam çeyrek asır geçti, Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizin yerle bir olduğu depremlerin üzerinden ise 1000 günden fazla! Bölgede halen konteynerde kalan depremzedeler var ama bundan kimin haberi var! Varsa yoksa “ışıklandırmalı” görsel şölenler! En ufak bir sarsıntıda sosyal medyayı açıp “deprem nerede oldu acaba?” diye bakmak dışında ve “Trend olmuşken bir iki bir şey yazayım de etkileşim alayım” düşüncesi dışında ne yapıyoruz!? Afet çantaları dolapların üzerinde öylesine toz tutmuş ki, kimse dokunmak bile istemiyor! Ülkemizde maalesef her doğa olayı ‘afet’e dönüşüyor! Daha 4 sene önce Karadeniz’de aşırı yağışlar nedeniyle "felaket" yaşanmadı mı? 97 canımızı yitirmedik mi? Gerçi dereyatağına ev inşa edenler değildi suçlu, takdir-i ilahiydi! Afetlere yönelik göstermelik yönetmelikler kalınlaştıkça, uygulamalar bir o kadar zayıflıyor! Okullardaki tatbikatlara bakarak görebilirsiniz bunu! Kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm esas alınıyor! “Kader planı” her alana tesir etmiş durumda!  Bugün dünyanın geri kalanında, örneğin Japonya’da kolektif hafıza her daim etkin! Geçmişten ders çıkararak ilerliyor ki zaten bu yüzden başka ülkelerde “afete” dönüşecek doğa olayları oralarda sıradanlaşmış durumda! Deprem oluyor, bekliyorlar ve hayatlarına kaldıkları yerden devam edebiliyorlar! Çocuklar anaokulundan itibaren afet bilinciyle büyüyor, deprem anında ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini bilerek yetişiyorlar! Hatırlayın, 2011’de meydana gelen depremde koca ülkede pencereden atlayan tek kişi vardı: o da bir Türk’tü!  Hatta bir kere yetmemiş, ikinci kez atlamıştı pencereden: “ İlk sarsıntı sırasında evdeydim. Bayağı bir şiddetliydi. Kendimi camdan dışarı attım. Fakat uzun sürdü, hemen kesilmedi. Biraz sakinleşir gibi olunca tekrar eve girdim. Ama ikinci kez bir sarsıntı oldu, ben yine camdan atladım”. ‘Allah’tan evi birinci kattaymış! Bakın afet bilinci sadece mühendislik ya da planlama değildir, afet bilinci yalnızca sirenlerin çaldığında hatıra getirilen bir refleks ise hiç değildir. Günlük yaşamın bir parçası olmalıdır! Her bir sokakta, her bir mahallede, her bir caddede, bu bilinç diri tutulmadıkça, “bir sonraki doğa olayı” her zaman afete dönüşmeye devam edecek! Bir ülkenin gücü sadece ordusuyla, ekonomisiyle ve dahi teknolojisiyle değil, aynı zamanda toplumsal hafızasıyla da ölçülür. Çünkü toplumsal hafızadır bunların her birini besleyen! Doğa olayından değil, unutmaktan korkun asıl! Unutmak, yıkımdan daha sessizdir evet ama daha kalıcı bir felakettir! Hani film de diyordu ya: “Uyursan ölürsün” “Unutursan da ölürsün”  
Ekleme Tarihi: 05 Kasım 2025 -Çarşamba

Unutursan ölürsün!

Türkiye’de depremler sadece binalarımızı değil kolektif hafızamızı da yıkıyor!

“Afet farkındalığı” dediğimiz şey, birkaç gün süren haber trafiğiyle sınırlı kalıyor, sonrası “kaderci teslimiyet”!

Aslında kader değil bizi öldüren, biz ihmaller yüzünden ölüyoruz!

Daha yeni depremle yerle bir olmamış gibi kentlerimiz, beton bloklar hızla yükselmeye devam ediyor.

Doğa olayını afete dönüştüren ihmaller zinciri değilmiş gibi, kelli felli amcalar televizyona çıkıp, “Allah ülkemizi afetlerden korusun” diye dua ediyor!

Doğa olayını afet olarak adlandırınca sorumluluktan kurtuluyorlar akıllarınca!

 “Ne yapalım 1800’lerde de oluyordu!” pandomimi sergiliyorlar!

Bakın 1999 Gölcük depreminin üzerinden tam çeyrek asır geçti, Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizin yerle bir olduğu depremlerin üzerinden ise 1000 günden fazla!

Bölgede halen konteynerde kalan depremzedeler var ama bundan kimin haberi var!

Varsa yoksa “ışıklandırmalı” görsel şölenler!

En ufak bir sarsıntıda sosyal medyayı açıp “deprem nerede oldu acaba?” diye bakmak dışında ve “Trend olmuşken bir iki bir şey yazayım de etkileşim alayım” düşüncesi dışında ne yapıyoruz!?

Afet çantaları dolapların üzerinde öylesine toz tutmuş ki, kimse dokunmak bile istemiyor!

Ülkemizde maalesef her doğa olayı ‘afet’e dönüşüyor!

Daha 4 sene önce Karadeniz’de aşırı yağışlar nedeniyle "felaket" yaşanmadı mı?

97 canımızı yitirmedik mi?

Gerçi dereyatağına ev inşa edenler değildi suçlu, takdir-i ilahiydi!

Afetlere yönelik göstermelik yönetmelikler kalınlaştıkça, uygulamalar bir o kadar zayıflıyor!

Okullardaki tatbikatlara bakarak görebilirsiniz bunu!

Kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm esas alınıyor!

“Kader planı” her alana tesir etmiş durumda!

 Bugün dünyanın geri kalanında, örneğin Japonya’da kolektif hafıza her daim etkin!

Geçmişten ders çıkararak ilerliyor ki zaten bu yüzden başka ülkelerde “afete” dönüşecek doğa olayları oralarda sıradanlaşmış durumda!

Deprem oluyor, bekliyorlar ve hayatlarına kaldıkları yerden devam edebiliyorlar!

Çocuklar anaokulundan itibaren afet bilinciyle büyüyor, deprem anında ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini bilerek yetişiyorlar!

Hatırlayın, 2011’de meydana gelen depremde koca ülkede pencereden atlayan tek kişi vardı: o da bir Türk’tü!

 Hatta bir kere yetmemiş, ikinci kez atlamıştı pencereden:

“ İlk sarsıntı sırasında evdeydim. Bayağı bir şiddetliydi. Kendimi camdan dışarı attım. Fakat uzun sürdü, hemen kesilmedi. Biraz sakinleşir gibi olunca tekrar eve girdim. Ama ikinci kez bir sarsıntı oldu, ben yine camdan atladım”.

‘Allah’tan evi birinci kattaymış!

Bakın afet bilinci sadece mühendislik ya da planlama değildir, afet bilinci yalnızca sirenlerin çaldığında hatıra getirilen bir refleks ise hiç değildir. Günlük yaşamın bir parçası olmalıdır!

Her bir sokakta, her bir mahallede, her bir caddede, bu bilinç diri tutulmadıkça, “bir sonraki doğa olayı” her zaman afete dönüşmeye devam edecek!

Bir ülkenin gücü sadece ordusuyla, ekonomisiyle ve dahi teknolojisiyle değil, aynı zamanda toplumsal hafızasıyla da ölçülür. Çünkü toplumsal hafızadır bunların her birini besleyen!

Doğa olayından değil, unutmaktan korkun asıl!

Unutmak, yıkımdan daha sessizdir evet ama daha kalıcı bir felakettir!

Hani film de diyordu ya: “Uyursan ölürsün”

“Unutursan da ölürsün”

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.