İnsanlık tarihi bir yasakla başlar: “Şu ağaca yaklaşmayın”! İnsan ile irade, insan ile otorite arasındaki ilk çizgidir bu! Ve ne olur?
Yasağın kendisi insanı cezbeder ve yasağın varlığı, o yasağın ihlaliyle sonuçlanır! Çünkü insan fıtratı, bastırılmaya müsait değildir!
Yasaklar yönetenin gücünü gösterse de aynı zamanda yönetilenin iradesini ateşler, onu harekete geçirir. Bu nedenle yasaklar tarih boyunca otoritenin bir aracı olurken halkın da motivasyon kaynağı olmuştur!
“Ferman padişahın ise, dağlar bizimdir” sözü halkın yasaklara karşı bakış açısını yansıtması açısından oldukça önemlidir. Her yasak, her engel tersi ile sonuçlanır eninde sonunda!
Türk siyasi hayatına bakalım. Cumhuriyet tarihi boyunca getirilen yasaklar, halkı kenetlemiş, sesleri kısmaktan çok, daha gür çıkmasına neden oldu.
Örneğin Türkiye’nin çok partili hayata geçişinin önemli figürlerinden Menderes’i ele alalım. Özellikle Demokrat Parti’nin 1955’ten sonraki uygulamalarında eleştirel gazetelere davalar açılmadı mı? Gazeteciler hapse atılmadı mı?
Artan ekonomik buhranın da etkisiyle halk İnönü’ye ilgi göstermeye başlayınca İnönü'nün başta Balıkesir, Uşak ve Kayseri illeri olmak üzere halkla bir araya gelmesi polis gücüyle engellenmeye çalışılmadı mı? Muhalif üniversite hocaları fişlenmedi mi? Tahkikat Komisyonuyla mahkemeleri devre dışı bırakan anti demokratik soruşturma yöntemleri uygulanmadı mı?
Bunların hepsi yapıldı
1960 darbesi sonrası Menderes idam edildiğinde ne oldu dersiniz? Menderes’in tüm bu yaptıkları unutuldu ve haksızlığa uğrayan mazlum bir lider konumuna yükseldi Menderes!
1980 darbesinde siyasilere yasaklar getirilmedi mi?
Seçime girecek liderlere bile Kenan Evren karar vermedi mi?
Peki yasaklanan siyasetçiler; Ecevit, Demirel, Türkeş ve Erbakan siyaset sahnesinden silindi mi? Hayır!
Daha güçlü bir şekilde geri döndüler!
Susturulan liderler, tarih yazdı. Engellenen mitingler, toplumsal belleğe kazındı.
Peki 1999’de bir şiir okuduğu için hapse atılan ve siyasi yasaklı ilan edilen İBB Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ne oldu?
Bu karar, Erdoğan’a zarar vermek şöyle dursun, onu siyasetin merkezine taşıdı!
Burada çok kritik bir kırılma yaşandı: Siyasi yasak, halkın gözünde mazlumiyetin, haksızlığın ve direnmenin sembolüne dönüştü.
Erdoğan, bu yasaklı kimliğini ustaca kullanarak, uzun yıllar iktidarında bu “yasaklanmışlık” kimliğinden faydalandı.
Erdoğan, ilk başta milletvekili bile olamazken bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı
Bugün baktığımızda ise tarihin tekerrür ettiği bir sürecin içerisinde yaşıyoruz.
Çeşitli suçlamalarla bugün siyasi isimler yargılama süreçlerinde hapishanelerde tutuluyor!
Peki bu durum ne yaratıyor?
Suçlamaların neticesinden bağımsız olarak bir mağduriyet ortamı yaratıyor. Yaratılan bu mağduriyet ortamı ise, halkta bir kenetlenmeye neden oluyor. Bunu net olarak CHP’nin gerçekleştirdiği mitinglerde görmek mümkün!
Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası CHP başta Saraçhane olmak üzere pek çok yerde mitingler gerçekleştirdi.
Saraçhane mitingleri sürecini hatırlayın; miting öncesi yollar kapatıldı, ulaşım engellendi ancak Saraçhane’ye gitmek isteyen vatandaşlara kimse engel olamadı!
Saraçhane’de çok sert polis müdahalesiyle karşı karşıya kaldı vatandaşlar ama tekrar tekrar ve tekrar oraya gittiler.
Dün CHP, İstanbul Şişli’de miting düzenleme kararı aldı, pat mitinge saatler kala İstanbul Valiliği bazı metro çıkışlarını kapattı.
Belki de kimsenin önemsemeyeceği, okuyup geçeceği bir haber ilgi çekici hale geldi, manşetlere taşındı. Belki de oraya gitmeyi aklının ucundan dahi geçirmeyecek insanlar oraya gitme kararı aldı!
Yasaklar, halkın ilgisini artırıyor!
Valiliğin kapattığı metro çıkışları, halkın içindeki demokratik refleksi kapatamıyor. Tam tersine, o refleksi uyandırıyor.
Muhakkak bu kararı alanlar da bunun farkında ama bu kararı almak zorunda kalıyorlar çünkü gün kurtarılmayı bekler!
Peki ya yarınlar?

